KADEM, 28 Şubat’ta ‘Değişen Türkiye’de Adalet’ konusu ile Alev Alatlı’yı konuk etti.

Kadın Ve Demokrasi Derneği (KADEM), 28 Şubat 2015’te düşünce dünyamızın önemli değerlerinden Alev Alatlı ile “Değişen Türkiye’de Adalet” konulu bir konferans gerçekleştirdi. SETA İstanbul binasında gerçekleştirilen konferansa KADEM Genel Başkanı Yrd. Doç. Dr. E. Sâre Aydın Yılmaz, Genel Başkan Yardımcısı Yardımcısı Sümeyye Erdoğan, KADEM Yönetim Kurulu Üyeleri, KADEM üyelerinden Esra Albayrak, TRT Türk Halk Müziğinin sevilen ses sanatçısı Aysun Gültekin ve çok sayıda dinleyici katıldı.

ALBAYRAK; “KADİM DEĞERLERİ BİZE YENİDEN HATIRLATTI”

Program açılışında bir konuşma gerçekleştiren KADEM Genel Başkanı Yrd. Doç. Dr. E. Sâre Aydın Yılmaz, Alev Alatlı’yı 28 Şubat post modern darbenin yıldönümünde, çok anlamlı bir konu ile konuk etmekten büyük onur duyduğunu dile getirdi.

Yılmaz’ın ardından bir selamla konuşması yapmak üzere sahneye gelen Esra Albayrak; “Değişen Türkiye’de Adalet’ temalı bir konferansı düzenlediği için KADEM’e teşekkür ettiğini söyledi. Albayrak; “Bu buluşma, kadim değerleri bize yeniden hatırlatırken, bir yandan da Türkiye’nin değişim serüvenini ‘adalet’ gibi bir izlek üzerinden değerlendirmemizi ve bu eksen çerçevesinde birtakım şeyleri yeniden tartışmamızı sağlayacak. Toplantıyı anlamlı kılan bir başka husus, ‘entelektüel ahlak’ın sesi olarak tanıdığımız çok değerli bir konuğu bizlerle buluşturuyor olması. Ufku, Japonya’dan Amerika’ya tüm dünyayı dolaşan bir ‘entelektüel muhacir’ var aramızda; değerli Alev Alatlı… Doğrusu birazdan kendisini dinleyecek olmanın heyecanını taşıdığımı ifade etmek isterim.

“ALATLI TÜRKİYE İÇİN BİR ŞANS”

Alev Alatlı, Türkiye için bir şans. Fikirleri, eserleri bir değer. Onun fikri muhaceretinden süzülen satırlar, bizlerin de  cesaretini artırdı. Biliyorum ki, az sonra adalet kavramı, Alatlı’nın zihninden süzülecek cümlelerle bize adaletin sadece altı harften ibaret bir kelime olmadığını en güzel şekilde ortaya koyacak. Ve adalet kelimesinin kılcal damarlarına girecek, bu ahlaki ilkeyi bugün yaşadığımız değişime, yeni toplumsal mutabakatlara ışık tutacak şekilde yeniden yorumlayacak. Bu merak ve heyecan içinde sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. 28 Şubat’ların bir daha yaşanmayacağı, adalet üzerine kurulmuş bir gelecek fikri ile sözü sevgili Alev Alatlı’ya bırakmak istiyorum. Ve aramızda olduğu için kendisine çok teşekkür ediyorum” dedi.

Albayrak’ın ardından konferans vermek üzere sahneye çıkan Alev Alatlı, yalnız yaşamayı sevmeyen bir toplum olduğumuzu, bu durumun mahalle baskısını da peşinen beraberinde getirdiğini dile getirdi. ‘Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri Töreni’nde yaptığı konuşma sebebiyle muhtelif çevrelerden aldığı tepkileri anlamaya çalıştığını söyleyen Alatlı; “Bu tepkiler dünya bilgisinden yoksun oluştan, yani Uhud’da olan bir savaşın karşılığının İrlanda’da ya da dünyanın başka bir yerinde de olduğunu bilmemekten, bizim mahallenin güzeli sizin mahalleye gelmez safsatasından, herkesin kendi referansı çerçevesinde dar bir bakış ile muhatabını tanımlamasından kaynaklanıyor” dedi.

Alev Alatlı konuşmasının devamında özetle şunlardan bahsetti;

“İNSANLIĞIN KADİM DEĞERLER İLE BAĞI KOPTU”

“Bu ülkede bir avuç mutlu azınlık varsa ve bunun dışındakiler çoşkuyu, inancı ve gerçeklik duygusunu kaybettiyse şöyle bir düşünmemiz gerekir. Sahiden kaybettiğimiz nedir. Neden algılamıyoruz, neden akıl yürütmüyoruz ve birbirimizi sevmiyoruz. Ne birbirimizi, ne de ülkemizi, ne de kendimizi. Bu hale nasıl geldik diye düşünmek zorundayız. Bunun bana göre iki aşaması var; İnsanlığın kadim değerler ile bağı koptu. Biz önce içimizdeki Allah’ı öldürdük, sonra da onun eşref-i mahlûkatını. Geçmişte tehlike demokrasinin olmaması tehlikesi vardı, şimdiyse robotlaştık, düşünemiyoruz. Çıkış yolumuz; insanları rakamlara indirgeme mantığından vazgeçmek, rakamlara indirgenen insanların özel çıkarların kalkanı olarak kullanılmalarına izin vermeyecek farkındalığı yaratmaktır. Bu da önce aydınların, eğitimcilerin ve hepimizin görevidir.

“KAVRAMLARIN İÇİNİN BOŞALDIĞI AFAZİK BİR HAL YAŞIYORUZ”

Bütün dünyada kelime ve kavramları türdaşlarımızla paylaşırız. Kavramların içinin boşaldığı afazi bir hal yaşıyoruz. Milli belleğimizi kaybettik ve bunu yeniden hatırlamak zorundayız. Yalnızlığımız dışarıda değil, içeride yaşadığımız yalnızlıktır. Milli belleğimizi tazelemek için millet olarak ortak bir sözlüğümüzün olması şarttır. Bu olduğu takdirde eşref-i mahlukât kavramının tüm dünyada aynı noktaya çıktığını görürüz. Türümüze reva görülen bir kötülük karşısında, kurbanların da insan olduklarını aklımızdan çıkarmamamız gerektiği gerçeğine götürür.

Türkiye’nin en büyük sıkıntısı iletişim ve empati sıkıntısıdır. 28 Şubatta askerin irticadan derin bir korkusu vardı. Bu rasyonel bir korku değildi. Anlayamazlardı. Çünkü anlama ve iletişim yolları kapalıydı. Harbiye ve mülkiyede ideolojik yapı birbirinin aynıdır. Oradaki ideoloji ile nasıl halleşilecek, durum budur. Beş yıl boyunca bütün semavi dinleri inceledim. Bütün gayretim anlamak ve iletişim kurabilmek içindi. Türkiye’de yasalar birbirine karıştırılıyor. Laik bir devlette Deniz Baykal’ın ya da Kenan Evren’in başörtüsünün füruat olduğunu söylemeye hakkı yoktur. Sorması gereken “başörtülü insan okumalı mı” sorusu olmalıdır. Aynı şekilde “başörtüsü hakkımız söke söke alırız” söyle mi de aynı kapıya çıkmaktadır. Aslolan “istediğimiz gibi inanma, yaşama, giyinme hak ve özgürlüğümüz vardır” söylemi olmalıdır.

“KENDİMİZİ HESABA ÇEKMELİYİZ”

Demokrasinin işlemesi iletişim kanallarının açık olmasına bağlıdır. Bunun için bir iç cihada çıkıp kendimizin de ne kadar demokrat olduğunu hesaba çekmeliyiz. Her zaman içtenlikle öz eleştiri yapmalıyız.

Her insan kendisini yetiştiren toplumun ürünüdür. Öncelikle mensup olduğunuz zümreyi dönüştürmek için gayret edeceksiniz. Önce kendiniziz değiştirerek başlayacaksınız. Dil kodlarımızı kaybettik. Bu gidişle bizi terör değil paçozluk ve pespayelik darmadağın edecek. Bunun sonuçları ise çok ağır olacak. Bir toplumsal altüst oluş yaşamadan temel ve sahici değerlerimiz ışığında kendimize gelmeliyiz. Nedir bunlar? İşte kadim değerlere dönmek dediğimiz budur. Aydınlanma kutbundan merhamet kutbuna evrilmek dediğimiz budur.

Türkiye toplumu kadınsı ve anaerkil bir toplumdur. Kadınların istediği olmakta, istemediği olmamaktadır. Muhafazakâr ailelerin erkek çocukları neden kadınsı ve ezik olduğunu sorgulamak zorundayız. Bunu düşünmek ve silkelenmek zorundayız. Ayrıca beyaz kesimin içe kapalı ülkelere has, “aman İsrail’e dokunmayalım, Suriye’den bize ne” tavrının arkasında da bu hastalıklı psikoloji vardır.

“DÜNYANIN NEREYE GİTTİĞİNİ BİLMEK ZORUNDAYIZ”

Dünyayı bilmeyen dünyanın maskarası olur. Dünyanın nereye gittiğini bilmek zorundayız. Bu sebeple bana biraz saygınız var ise lütfen bilim ve teknik dergileri okuyunuz.

İlahiyatı, dinî eğitim öğretimi, Diyaneti ciddi şekilde silkelemeli, Kutsal Kitabımızı anlayacak, yeniden yorumlayacak adamlar yetiştirmeliyiz. Kopya yöntemleri terk etmeliyiz. Ne okursanız okuyun, hangi mesleği yaparsanız yapın muhakkak lisans düzeyinde ilahiyat okumalısınız. Zira insanlığın en büyük serüveni ilahiyattır. İlahiyat alanında çok şey tecrübe edilmiştir. Felsefe, edebiyat ve sanatın birçok dalı bu süreçten neşet etmiştir.

Kadınlarımız ritüellerden çok keyif alıyor. Kesinlikle ritüellerden vazgeçmeli, aynı anda birkaç işi yan yana getirerek bir arada yapmayı öğrenmeli, vaktimizin büyük çoğunluğunu okumaya ve anlamaya ayırmalıyız. Malumât istifçisi olmaktan kaçınmalı, tefsir etmeden bir şeye inanmamalısınız. Ülkemizde olan biten her şeyin dünyadaki karşılığı ile birlikte, diğer kültürlerin referanslarını bilmek, batıyı batının referansları ile konuşarak suyun üstüne çıkmak zorundayız. Başka türlü kendi gerçeğimizi bulmak mümkün değildir.”

Alatlı konuşmasının ardından dinleyicilerden gelen soruları yanıtladı ve kendisine takdim edilen plaket ile konferans son buldu.

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top