Doç. Dr. E. Sare Aydın Yılmaz’ın IV. Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi Konuşma Metni

08 Mart 2018, İstanbul

Değerli Misafirler
Öncelikle İstanbul Ticaret Üniversitesi iş birliği ile düzenlemiş olduğumuz 4. Uluslararası Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresine hepiniz hoş geldiniz.
Her yıl geleneksel hale getirdiğimiz “Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi” nin ana teması bu yıl ‘Boşanma’ olarak belirlendi. Kongre ile ‘boşanma’ konusunu, “toplumsal cinsiyet adaleti” çerçevesinde farklı bakış açıları ile konuşacağız, aile birliğinin bozulması ve boşanma sürecinde yaşanan sorunlara teorik ve pratik çözümler arayacağız.
Kıymetli Misafirler,
Toplumun en küçük yapı taşı olan ailenin, toplumsal ilişkilerin sağlam bir şekilde oluşturulmasında yadsınamaz bir rolü vardır. İlk olarak kültürel kodların, davranış kalıplarının genç nesillere aktarılmasının yani ilk toplumsallaşmanın aile içinde gerçekleşiyor olması, onun toplumsal devamlılığı sağlama ve kültürel mirası aktarmadaki önemine işaret etmektedir. İçinde yaşadığımız toplumun değerlerini yok saymadan hareket eden bir sivil toplum kuruluşu olarak “aile” kurumuna çok önem veriyoruz. Birçoğunuz hatırlayacaktır; geçen sene yaptığımız 3. Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi’nin teması “Aile ve Kadın” idi. Bu sene kongrenin temasını “boşanma” olarak seçmemizin nedenlerinden birini de aileye verdiğimiz önem oluşturmaktadır.
Ailenin birliğinin ve bütünlüğünün bozulması sonucunda ortaya çıkan boşanma; bireyi ilgilendirdiği kadar toplumu da ilgilendiren bir süreç. Aile kurumu, bireyi toplumsal hayata ve bu toplumsal hayattaki değişimlere hazırlaması ve toplumun devamlılığını sağlaması açısından hemen hemen her toplumda önem verilen bir kurumdur. Bu nedenle evlilik kurumu din, hukuk ve ahlak kuralları tarafından da desteklenerek, boşanma olgusunun önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Ancak çiftler arasında kültürel farkların olması, çiftlerin evlilik kurumundan beklentilerini karşılayamaması, aile içi şiddetin (fiziksel, sözel, psikolojik, cinsel) yaşanması ya da şiddetli geçimsizlik gibi nedenlerle aile birliğinin sarsılması durumunda boşanma ortaya çıkabilir.
Aile birliğinin korunmasının gerekliliğini savunmakla birlikte burada sağlıklı bir ailenin devam ettirilmesi gerektiğini vurgulamak gerekiyor. Aile birliği ile aile fertleri için daha sağlıklı, rahat ve huzurlu bir hayat amaçlanır, bu amaç sağlandığında sağlıklı bir aileden bahsetmek mümkündür. Ne yazık ki her aile “sağlıklı aile” değil. Aile birliği devam ettiği sürece fertlerin bedeni, akli, sosyal, mesleki sorunların gelişme riski ortaya çıkabiliyor. Bu risklerin neden ortaya çıktığı yani boşanmanın nedenlerinin neler olduğu bilinmeden “Sağlıklı Aile”yi inşa edemeyiz.

Değerli Misafirler,

Boşanmaların hem dünyada hem de ülkemizde sürekli arttığına dair yanlış bir algı var. Geleneksel dönemden modern döneme geçişte boşanma oranları neredeyse tüm toplumlarda yükseldi. Ancak şuanda aslında artmıyor. Hatta tam tersi söz konusu; TUİK verilerine göre 2016 yılında bir önceki yıla göre boşanmalar %4,3 oranında azalmış. Boşanma oranları artmıyor olsa da aile birliği üzerinde durulması, üzerine çalışmalar yapılması gereken bir konu. Boşanmaların üçte biri evliliğin ilk 5 yılı içinde gerçekleşiyor, bunun üzerinde durulması gerekli. İnsanlar doğru eş seçimi yapamıyor mu, yoksa aile birliğini sürdürecek yeteneklere, sorumluluklara sahip mi değil? Bunun araştırılması gerekir.
Kongre öncesinde boşanma konusu üzerine bir takım çalışmalar yaptık; hukuk, adli tıp, psikoloji, sosyoloji gibi birçok alandan konunun uzmanlarıyla görüştük, boşanmış kişilerle ve uzmanlarla odak grup toplantıları gerçekleştirdik. Uzmanlarla yaptığımız görüşmelerden çıkan sonuç boşanmaların en önemli nedenini sadakatsizlik olduğunu gösteriyor. Aile içi şiddet, kıskançlık, çocuğun yetiştirilmesi konusundaki anlaşmazlıklar, bunlar aslında aşina olduğumuz nedenler. Fakat günümüzde sosyal medya aile birliğini sarsan bu olgulara yeni bir boyut katmış durumda. Aşırı maddiyat beklentisi de çiftleri boşanmaya götüren yeni bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Bu yeni durumlara nasıl tepki vereceğimizi, ne gibi önlemler almamız gerektiğini iyi belirlenmeli.
Antropolog Laura Betzig, 160 toplumu incelediği araştırmalarının sonucunda, aldatmanın özellikle aleni şekilde yapılan zinanın, bir evliliğe son vermek için öne sürülen en yaygın sebep olduğunu saptamıştır. Kısırlık ikinci sıradadır. Erkeğin eşine uyguladığı fiziksel/duygusal şiddet, dünyadaki boşanma nedenlerinin üçüncüsüdür.
KADEM olarak her türlü şiddetin engellenmesi için yaptığımız çalışmalar var. Boşanma konusunu ele alışımız bu noktada da isabetli. Zira aile içi şiddet ile boşanma sürecinde ve sonrasında kadına ve hatta çocuğa yönelen şiddet bu süreçten bağımsız değil. Toplumsal olarak, aile içindeki şiddet bir sır olarak kalması gereken, dışarıya yansıtılmaması gereken bir sorun olarak algılanıyor, aslında en büyük sorun da sır olarak kalması. Çünkü şiddet gördüğü için boşanan kadınlar dinlediğimiz hikâyeler sessiz kalındıkça bu şiddetin azalmayıp arttığı ve artık cana kastedildiği noktada boşanma kararın alındığını gösteriyor. Şiddetin varlığı kolluk kuvvetlerine intikal ettiğinde sorunun başka bir yüzü kendini gösteriyor; polis bunu bir aile içi mesele olarak gördüğü için kadını koruma altına almak, şiddet uygulayanı cezalandırmak yerine eşleri barıştırmaya ya da kadını bunu sineye çekmeye teşvik edebiliyor. Toplumsal ya da hukuki bir yaptırımla karşılaşmadıkça şiddet uygulayan kişi şiddeti normal olarak görmeye ve dozunu arttırmaya başlıyor. Kültürel kodlarda şiddetin kabul edilebilir görülmesi bu noktada kadınların şiddette maruz kalmaya devam etmesine neden olan en büyük etkenlerden biri.
Kıymetli Misafirler,
Konuya toplumsal cinsiyet adaleti perspektifinden baktığımızda ne yazık ki görüyoruz ki boşanma sürecinde ve sonrasında erkeklere oranla daha çok zarar gören taraf kadınlar olmaktadır. Kuşkusuz boşanmanın ardından hem kadınlar hem de erkekler ciddi, örseleyici sorunlar yaşamaktadırlar. Bununla birlikte, boşanmış kadınların sorunlarının, erkeklerin sorunlarından büyük ölçüde farklılaştığı ve çoğu kez sorunların kadınlar tarafından daha yoğun yaşandığı ilgili literatürün de ortaya koyduğu bir durumdur. Ailesinden bu konuda destek görmeyen ve ekonomik güvencesi olmayan kadınlar boşanma kararını alırken zorlanmakta ve mutlu olmadıkları hatta şiddet gördükleri bir evliliği bir süre daha devam etmektedirler. Kadınlar, kötü giden evliliklerini boşanmayla sonuçlandırmak istediğinde çevresi tarafından destek görmemekte aksine kimi zaman suçlanmaktadırlar. Eğitim seviyesi düşük ve evlilik hayatı boyunca hiç çalışmamış bir kadın boşanma kararını almasını gerektirecek birçok neden varken gelecek tepkiyi ve karşılaşabileceği sorunları düşündüğünde boşanma kararını almak daha da zorlaşmaktadır. Bu olgu, kadının sosyo-ekonomik olarak güçlenmesinin gerekliliğini de bize bir kez daha göstermektedir.
Boşanmış bir kadın, boşandıktan sonra da genellikle çevresinden kötü tepkiler almakta, dul kadın imajı yüzünden yalnız yaşamakta zorlanmakta ve hemcinsleri tarafından da birer tehlike olarak görülmektedirler. Boşanmış bir erkeğin ise genelde zorlanmadan yeni bir aile kurduğu düşünüldüğünde, yaşanan adaletsizlik toplumda değişmesi gereken algıyı, toplumsal cinsiyet adaletinin tesis edilmesi için çok çalışmamız gerektiğini hatırlatmaktadır bize.
En acısı ise boşanma kararını veren kadının, bu karardan ötürü şiddet görmesi ya da öldürülmesidir. Şiddetin ve cana kastın hiçbir bahanesi olamayacağını hep söylüyoruz. Ancak özellikle boşanma sürecindeki erkeklerin kimi zaman kıskançlık kimi zaman da nafaka, velayet, mal paylaşımını bahane ederek boşandığı ya da boşanma sürecinde olduğu eşine karşı şiddete yöneldiğini üzülerek görüyoruz. KADEM olarak bize bu noktada çok görev düştüğünün bilincinde olduğumuzu da eklemek istiyorum.

Tüm bu meseleleri açıklığa kavuşturmak üzere düzenlediğimiz bu kongreyle, boşanma konusuna çözüm odaklı, adalet merkezli yaklaşımların sağlayacağı imkân ve kısıtları ortaya koymayı ümit ediyoruz. Sözlerime son vermeden önce belirtmek isterim ki, KADEM sizlerin desteği, yürekliliği ve kararlılığıyla bugün 5. yılını tamamladı. Umuyorum ve inanıyorum ki, KADEM yine sizlerden aldığı güçle aynı kararlılıkla yoluna devam edecektir.

Kongremize katılım gösteren meslektaşlarıma, panel konuşmacılarına ve siz katılımcılara teşekkür ediyorum.

İstanbul Ticaret Üniversitesi’ne kongreye verdiği destek için şükranlarımı sunuyorum.

Bu kongrenin gerçekleşmesi için emeğini, gönlünü, zihnini ortaya koyan, Kadem Yönetim Kuruluna, Temsilcilerine, üyelerine ve tüm KADEM ailesine teşekkürü bir borç olarak görüyorum.

Saygılarımı sunarım.
Doç. Dr. E. Sare Aydın Yılmaz
KADEM Kurucu Başkanı

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top