KADEM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın,
Kırşehir Temsilciliği’nin Düzenlediği “Gönüllülük ve Kooperatifçilik” Paneli Konuşması

Sayın Valim, Değerli Misafirler,

Ahilik kutlamaları kapsamında sizlerle bir araya gelmekten ve bu vesileyle bizi bize hğatırlatan değerlerimizi konuşacak olmaktan büyük memnuniyet duyduğumu ifade ederek söze başlamak istiyorum. Kırşehir Kadem Temsilciliğimize bu anlamlı evsahipliği için teşekkür ediyorum. Bütün Kırşehirlileri muhabbetle selamlıyorum.

Öncelikle başta Ahi Evran ve Fatma Bacı olmak üzere Anadolu topraklarına ahlak, değer ve iman ekmiş tüm mutasavvıfları, yüzyıllar boyunca ahilik geleneğine yeni ilmekler eklemiş tüm esnaf ve zanaatkarları rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun!

Bugün “Türk kültürü nedir” dediğimizde yapacağımız tanım, nerede durup, bu soruya nereden baktığımıza göre çeşitlilik gösteriyor.

Türk kültürünün bugünü kimi zaman bir tespihin dağılmış tanelerinde karşılık buluyor. O nedenle Ahilik Haftası gibi hatırlamaların bu dağınıklığı bir araya toplayacak bir imame görevi üstleneceğine inanıyorum.

Zamanın hızlı akışında bir sele kapılmışçasına savrulmamak ancak kökleri sağlamlaştırmakla mümkün.

Modern zamanlarda anlam arayışlarımız belki de her zamankinden daha çetin ve acil.

Tüm bu sorular içinde “ben kimim” sorusu mutlak olarak en doğru cevaplanması gereken sorumuz.

Biz bu soruyu ancak, 1071’lerden başlayarak, tarihsel gelişimin ve dönüşümün bugünü de kapsayan panoramasına bakarak cevaplayabiliriz.

Tarihsel süreklilik bir insanlık mirasıdır.

Geleceğe sağlam bir şekilde yürümenin tek yolu geçmişle elele tutuşmaktır. Zihinsel bulanıklıkları ancak böyle net hale getirebiliriz. Aynaya baktığımızda gördüğümüz flu görüntüden ancak bu şekilde kurtulabiliriz.

Teknolojinin hayatlarımızı ışık hızıyla değiştirdiği bir çağda tüm dünya olarak kritik bir dönemeçteyiz.

Eşiğinde olduğumuz yeni endüstri devrimi büyük bir erozyonu da beraberinde getiriyor. Tüm dünya toplumları olarak insaniyet topraklarını kaybediyoruz.

Bunun delillerini, akşam bültenlerinde, tüm coğrafyalardan yükselen insanlık dramı haberleri olarak topluyoruz. Ya da bireyciliğin sahte bir din gibi yükselmesiyle bencillikten kaynaklanan insaniyet kuraklığı olarak yaşıyoruz.

 Dolayısıyla içinde bulunduğumuz çağın ruhunu iyi analiz etmek, toplumun ve gelecek nesillerin bağışıklık sistemini güçlendirmek için referans noktalarımızı doğru belirlemek zorundayız.

Ahlaki ve moral değerleri yüksek toplumların etrafında adeta koruma kalkanları oluşur.

Şimdi bu kalkanları yeniden ayağa kaldırmanın vaktidir. Geçmişimizde saklı duran nice değerler hazinelerimiz var. İşte Ahilik ve onun bir kolu olan Bacıyan-ı Rum da bunlardan biri.

İnanıyorum ki Anadolu topraklarının irfanı sadece kendi dertlerimize değil, dünyanın dertlerine de dermandır.

Bireyciliğin, hazcılığın, hedonist değerlerin putlaştırıldığı günümüzde, kanserleşmiş insan ruhuna fütüvvet iyi gelecektir.

Bildiğiniz gibi Bacıyan-ı Rum’un fütüvvet anlayışı isar merkezliydi. Yani başkalarının yararı için fedakarlıkta bulunmak bir düsturdu, ana prensipti.

Ahiliğin özünde çalışmanın imanla özdeşleştirilmesi vardı.

Dolayısıyla bu teşkilata hayat veren bir bakış açısı, felsefe, değerler seti ve bunlarla gerçekleşen ruhsal tekâmül söz konusu.

İşte bugün en çok şikâyet ettiğimiz şeyler olan hayatın mekanikleşmesi, ruhsuzlaşması, gerek iş hayatlarımızda gerekse özel hayatlarımızda kişisel kazanıma odaklı davranmaktan ve üzerimize düşenleri asgari şekilde yapıp günü geçiştirmekten kaynaklanıyor.

Gönüllülük dediğimiz, yani kendini alıp şöyle bir kenara koyma, başkasını alıp gönlünün içine yerleştirme hareketi herkesin yaralarını sarmaya yeter.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin manevi mirasını Hatun Ana’ya emanet ettiğini hatırlayacak olursak, Anadolu kadınının bu noktada oynadığı ve oynayacağı rol de tartışmasız olarak ortaya çıkmış oluyor.

Siyaset, kültür, eğitim ve ticaret gibi hayatın ana damarlarından akan Anadolu kadını modelinin belleklerden silinmiş olması bugün kadınların yaşadığı birçok sorunun temel nedeni.

Kendimizi nereye ve nasıl konumlayacağımızı bilmiyor, vaktiyle sahip olduğumuz her şeyi yeniden kazanmaya çalışıyoruz.

O nedenle Ahilik teşkilatını, özellikle de Bacıyan-ı Rum’u hem kendi insanımıza hem de dünyaya iyi anlatabilmeliyiz. Yüzyıllardır kadın haklarıyla ilgili verilen mücadelede varılmak istenen noktaya Anadolu’da yüzyıllar önce varılmış olduğunu anlatmalıyız. Bu, bizim kendi kadınımızın özgüvenini de tazeleyecek, kimliğini tanımlama noktasında sağlam referanslar verecektir.

İşte toplumun kendi özünde mevcut değerlerle yeniden mayalanması gerekliliğinin altını çizmemizin nedeni budur.

KADEM olarak bu tarihi mirası iyi okuma derdindeyiz. Bugün burada çok güzel bir örneğini gördüğümüz kooperatifçilik ruhu da bu mirastan esinlenmektedir. KADEM olarak;el emeği üretim yapıp, ürünlerini piyasayla buluşturamayan kadınlarımıza 47 il temsilciliğimizde kooperatifçilik ve girişimcilik eğitimleri verip,Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri öncülüğünde istihdama katılmalarına fayda sağladık. Şimdi bu kadınlarımız hem ailelerine hem topluma fayda katan durumdalar.

Kıymetli Misafirler,

Bildiğiniz gibi gönüllülük literatürü bu yüzyılda batıda hayli alan kazandı. Bize de dışarda paketlenip ithal edilmeye çalışılan bir kavram olarak sunuluyor. Çağın normu, bir medeniyet ölçütü olarak tanımlanıyor.

Fakat maalesef bugünün gönüllülük anlayışının içinde başkasına hizmet etmekten çok daha başka nedenler de var.

Gönüllü faaliyetlerinin kişilere eğitim ve kariyer fırsatı, yeni insanlarla tanışma olanağı, seyahat etme, farklı ve heyecan verici bir deneyim yaşama, kişisel becerilerini arttırma gibi amaçlara hizmet eden bir alt motivasyonun olduğu da bir gerçek.

Bizim gençlere gönüllülüğü anlatırken sunacağımız argüman ileride mesleki yaşamlarında kullanabilecekleri ve onları daha iyi yerlere taşıyacak bilgi ve beceriler kazanacakları vaadi olmamalı. Gençlerimiz, gönüllü işleri CV’lerine eklemek için yapmayacak olgunluğa sahip olmalı.

Gönüllülük, Bacıyan-ı Rum özelinde ve daha geniş bir çerçevede Ahilik’te kısıtlı zamanlarda, bir seçenek olarak gerçekleştirilen bir eylem değildir. Derin bir inancın, imanın ve felsefenin ürünü olarak hal edinilmiş bir yaşam biçimidir. “Kamil insanı” üreten bir ocaktır.

Gönüllüğün artması, sivil toplumun gelişmesi, böylelikle daha katılımcı bir toplumun oluşması en çok arzu ettiğimiz şey.

Fakat bunu yaparken bizlere gönüllülük olarak sunulan kavramın içini kendi medeniyet havuzumuzdan doldurmamız gerekiyor. Çünkü bu tip çabaların içine ruh üflemezseniz ömrü kısa süren düşünce modalarından biri olup çıkar.

Bildiğiniz gibi gönüllülük kavramının yolu en çok sivil toplum örgütleriyle kesişiyor. Ahilik ve ondan vücut bulmuş Bacıyan-ı Rum bugünün terminolojisiyle ilk sivil toplum örgütüdür ve yakıtı gönüllülüktür. Türkiye’de bugün sivil toplum kuruluşlarında kadın popülasyonunun üstünlüğünü de aslında şaşırtıcı bulmuyor, tarihsel bir devamlılık olduğunu düşünüyorum.

Zira fakir ve kimsesizlere yardım etme, kendini başkasının hizmetine adama, iyiliği yayma, insanlara hoşgörülü olma, insanları sevme Bacıyan-ı Rum’u meydana getiren tuğlalarıdır. Kadınlarımız dün olduğu gibi bugün de iyiliğin yayılmasında öncü kuvvetlerdir.

KADEM de özünde bu motivasyonla çalışır. Kırşehir Temsilciliğimizin, şehrinden aldığı ruhu tüm temsilciliklerimize yayacağını düşünüyorum. Aslında temsilciliklerimizden beklediğimiz biraz da budur. Anadolu’muzun yerel birikimini tek tek çıkarıp hayata taşımaktır. Bacıyan-ı Rum Atölyeleri, sadece Kırşehir için değil, tüm şubelerimiz için bir ilham kaynağı olacaktır. Fotoğraflarıyla hem gözümüzü hem de gönlümüzü doyuran tüm arkadaşlarıma, kardeşlerime teşekkür ediyorum. Vesile oldukları hayrın, hayatlarına bereket katmasını diliyorum.

Değerli Misafirler,

Batı yakın bir tarihte gönüllülüğü henüz yeni keşfetmiş olsa da Hak’tan alıp halka dağıtmak, tüm insanlığı tek bir vücut olarak görmek, bu vücudun her hangi bir yerine gelecek zarardan tüm vücudun etkileneceğini bilmek bizim yaşam biçimimizdir. Belki tek yapmamız gereken medeniyet kitabımızın tarihin raflarında tozlanmasına daha fazla müsaade etmemek. Bu kitabı bir ayna gibi kullanıp kendimize o aynadan bakmak.

Kırşehir Eğitime Destek Derneği yararına gerçekleştirilen bu fotoğraf sergisi, sanatın, gönüllülüğün ve işbirliğinin güzel bir numunesi olmuştur. Nicelerinin gerçekleştirilmesini diliyorum.

Bu duygularla sözlerime son veriyor, bu panelin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Günleriniz hikmet dolu olsun!

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top