KADEM Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu’nun
Anadolu Ajansı’na Verdiği Röportaj

KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu, Anadolu Ajansına verdiği röportajda; “Kültürel değerlerin korunup gelecek nesillere aktarılması daha çok ailelerle sağlanıyor. Çünkü aileler kültürümüzün korunup aktarılmasında etkin rol oynar.” dedi.

Kültürün ailede mayalandığının farkındayız.

İnsanların sosyal hayatta birliktelik kurdukları ilk grup ailedir. Aile çatısı altında bir kimlik kazanır ve kültürel değerlerimizi benimseriz. Gerek Türkiye’de gerekse dünyada yapılan araştırmalara baktığımızda, aile bağları kuvvetli olan ülkelerin sosyal yapılarının da güçlü olduğunu görüyoruz. Kültürel değerlerin korunup gelecek nesillere aktarılması daha çok ailelerle sağlanıyor. Çünkü aileler ve bilhassa kadınlar, öncelikle ana dilimiz olmak üzere kültürümüzün korunup aktarılmasında etkin rol oyar. Aile çatımızın bu korunaklı yapısı kültürel bütünlüğümüzü bozacak etkilerin de dışarıda kalmasını sağlıyor.

Bizler KADEM olarak, kültürün ailede mayalandığının farkındayız. Bu sebeple çalışmalarımızın odağında ailenin kuvvetlendirilmesi yer alıyor. Söylemlerimizde sağlam bir ailenin kişisel mutluluk kadar toplumsal huzurun da teminatı olduğunu vurguluyoruz. Bu anlamda kadın ve erkeği aileyi ayakta tutan “İki İnsan” olarak kabul ediyoruz. Sevgi ve merhametin kaynağı olan aile hayatının toplumumuzun temel dinamiği olduğuna inanıyoruz.

Ailenin varlığını korumak, kişisel ve toplumsal değerlerimizi korumak demektir.

İnsanlar geleneksel dönemden farklı olarak bugün bireyselleşerek daha mutlu olacaklarına inanıyor. Modern dönemde rüştünü ispat etmenin ölçüsü, genellikle aile bağlarından âzâde olmakla ifade edildi. Fakat bu bakış açısının insana mutluluk ve huzur getirmediği anlaşıldı. Bu noktada yapılması gereken, öncelikle bu anlayışın kendi anlam-değer dünyamıza göre yeniden şekillenmesini sağlamak. Bu yenilenmenin topyekûn bir farkındalık ile mümkün olacağına inanıyorum. Dolayısıyla siyasi otoriteden akademiye, sivil toplum kuruluşlarından medya kanallarına kadar söz sahibi olanların, ailenin varlığını korumanın, kişisel ve toplumsal değerlerimizi korumak olduğunu her fırsatta vurgulaması gerekiyor. Bu anlamda eğitim kurumlarına da çok iş düşüyor. Çocukların ve gençlerin yetişme sürecinde kimlerle ne düzeyde etkileşim kurduklarının ve hangi kaynaklardan beslendiklerinin de takip edilmesi, kişilik gelişimleri açısından çok önemli.

Aile, en kadim insan ilişkilerini barındıran yapıdır. Bununla birlikte farklı kuşaklarda değişik aile yapıları da göze çarpıyor. Örneğin tek ebeveynli aileler çoğalıyor ve çocuklar anne ya da babasından uzakta bir hayat sürüyor. Mesleki hayatın yoğunluğundan kaynaklanan geç evlilikler ve çocuk sahibi olmanın ertelenmesinden dolayı nüfusun yaşlanma eğiliminde olduğu da bir gerçek. Bu anlamda insanların ailelerinde huzur ve mutlulukla yaşamaya devam edebilmesi için bizim de dernek olarak önemsediğimiz iş-aile dengesinin sağlanması adına doğru politikalar geliştirilmesinin çok yerinde olacağını düşünüyoruz.

Bu noktada KADEM’in temelde aileyi kuvvetlendirme hedefiyle hareket ettiğini söylemek gerekiyor. Biz, eğitim ve mesleki anlamda desteklenen kadınların oluşturduğu ailelerin, daha sağlam temeller üzerinde duracağına inanıyoruz. Bu sebeple bu alanda eğitim, seminer ve farkındalık çalışmaları yürütüyoruz. Aynı zamanda kadınların yaşadığı ayrımcılık ve benzeri haksızlıklara dikkat çekmek adına bazı hukuki davalara müdahil oluyoruz. Uluslararası sempozyum ve zirvelerle akademik bir literatür oluşturuyor, uygulamaya dayalı projelerde kadınlara çeşitli eğitimler verip onları iş hayatında birer girişimci olarak da destekliyoruz.

Örnek baba modelinden mahrum yetişmiş çocukların bir yanı hep eksik kalıyor

Modern düşünce ile hayatımıza nüfuz eden dönüşümler genellikle bireyselleşmeyi ön plana çıkarıyor. Ve maalesef vefa, sadakat gibi hasletleri gölgede bırakıyor. İnsanların duygu ve düşüncelerini biçimlendiren eğitim ve medya kanallarının hangi hayat tarzını öne çıkardığına dikkat etmek gerekir. Özellikle gençler, internet aracılığı ile kültürlerine uzak figürlerle ayniyet kurup kendi kimliklerine yabancılaşıyor. Tabi ki bu yabancılaşma zamanla aileden de uzaklaşmaya sebep oluyor. Herkes bir dokunuşla yöneldiği sanal dünyada istediği her içeriğe kolayca ulaşıyor. Bu sebeple ailece yapılan etkinlikler azalıyor ve ne yazık ki birliktelik duygusu zayıflıyor. Daha da önemlisi takip edilen içerik ve oyunlar, çocuklar ve gençler için son derece tehlikeli olabiliyor.

Öte yandan medya aracılığı ile bireyselleşmenin özendirilmesi, aile içi ilişkileri de etkiliyor ve eşlerin sorumluluk duygularını zayıflatıyor. Özgürlük söylemiyle, yalnızken daha başarılı ve mutlu olacağına inananlar aileden uzaklaşmayı tercih ediyor. Belli bir süre sonra ailenin güvenli ortamından mahrum olan kişiler hayata karşı daha savunmasız bir durumda kalıyor.

Öte yandan modern hayat şartlarına bağlı olarak değişen anlayışları tamamen tehdit olarak algılamak yerine, bu şartları nasıl fırsata dönüştüreceğimiz konusunda da kafa yormak gerekiyor. Örneğin aile içi ilişkilerin nispeten daha esnek bir biçim kazanmasıyla babaların çocuklarıyla geçirecekleri zaman dilimi artıyor. Bu durum çocukların özgüvenini besliyor ve sosyal becerilerini artırıyor. Ayrıca cesaret ve dürüstlük gibi sağlam irade gerektiren karakteristik özelliklerin gelişiminde babaların rol model oluşturması göz ardı edilemeyecek bir durumdur. Nitekim örnek baba modelinden mahrum yetişmiş çocukların bir yanı hep eksik kalıyor, benzer şekilde anne şefkatinden uzak kalan çocuklar da sevgisiz büyümekten kaynaklanan uyum problemleri yaşıyor. Ancak kadın ve erkeğin birbirini tamamlayan “İki İnsan” olarak kurdukları sağlıklı ailelerde huzurlu bir hayat mümkün olabilir.

Modern dünyada çocukların ve gençlerin hedefledikleri mesleklerde eğitim alabilecekleri alanlar genişledi. Hatta öğretim sürecinin yanı sıra çeşitli hobiler edinip yeteneklerini keşfederken sosyalleşebilecekleri imkânlar da çoğaldı. Bugün küçük yerleşim birimlerinde dahi anaokulları mevcut. Bütün bu gelişmelerin aile içi ilişkilerin sağlıklı oluşmasında önemli katkıları olduğunu düşünüyorum.

Kadınlar tarihin tüm evrelerinde üretimin ve iktisadi hayatın içinde olmuşlardır

Kadınlar gerek ailede gerekse sosyal hayatın içinde yer alırken, pek çok alanda aynı anda mücadele vermek durumunda kalıyor. Bulundukları her alanda çoklu roller üstlenmelerine rağmen emeklerinin yeterince takdir edilmediğine, hatta kimi zaman yok sayıldığına şahit oluyoruz. Kadınlar genellikle bir tercihte bulunmak zorunda kalıyorlar. Evde olmayı tercih edenler mesleğini icra edemediği, çalışan kadınlar ise evine ve ailesine yeterince zaman ayıramadığı için sürekli bir kaygı hali yaşıyor. Her iki alanda da dengeli bir şekilde var olmak isteyenlerin, modern dünyanın ağır şartlarında bunu başarabilmeleri için desteğe ihtiyaç duydukları kesin.

Çünkü kadının çalışması şimdiki zamana özgü bir durum değil, kadınlar tarihin tüm evrelerinde üretimin ve iktisadi hayatın içinde olmuşlardır. Bugün aile bağlarını kuvvetlendirmek ve yakın çevremizle iyi ilişkiler kurmak, aileye bu desteği sağlama noktasında önemli bir destek sunacaktır. Toplum olarak kültürel ve manevi değerlerimizi yok saymadan, değişen şartlara uyum sağlamak için yeni bir bakış açısına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

“Aileyi ve toplumu ayakta tutacak denge cinsiyet adaletiyle sağlanabilir

Türkiye’de aile yapısının korunması ve güçlendirilmesi adına yapılan demografik çalışmalar dikkat çekiyor. Toplum yapısını düzenlemek ve nüfus artış hızını yeniden canlandırmak için evlilik ve çocuk sahibi olmak teşvik ediliyor ve sosyal politikalarla destekleniyor. Evlenecek çiftlere eğitimler veriliyor ve evlilik esnasında yaşanan problemler için aile danışmanlığı sunuluyor.

Çocuk sahibi olan kadınların çalışma saatleri yeniden düzenlenerek, doğum ve süt izinleri ile birlikte iş-aile dengesi sağlanmaya çalışılıyor. Yeni çocuk sahibi olan aileler, torununa bakan anneanneler, aile büyükleri ve engelli yakınlarına evde bakım veren kişiler için ayrılan ödenekleri sosyal destekler arasında saymak mümkündür.

Derneğimiz, halkımızın bu hizmetlere nasıl ulaşacağı hakkında “Devletimizin Kadına ve Aileye Verdiği Desteklerden Haberiniz Var mı?” başlığı altında bir bülten hazırlamıştır. Aynı zamanda seminerler aracılığı ile insanlara bu bilgileri aktarmış ve sorularına cevap vermiştir.

Bizler KADEM olarak kadınların sosyal hayatta karşılaştıkları ayrımcılık ve haksız uygulamaların önüne geçmek ve eşit fırsatlara erişimlerini kolaylaştırmak adına farkındalık çalışmaları yürütüyor ve kamuoyu oluşturuyoruz. Çünkü öncelikle aileyi ve dolayısıyla toplumu ayakta tutacak dengenin kadını ve erkeği dengeli bir rol paylaşımı ile konumlandıran cinsiyet adaleti ile sağlanabileceğine inanıyoruz.

“Aile, kadının ve erkeğin sağlıklı nesiller yetiştirmelerine imkan sağlar”

Aile, kadının ve erkeğin hem birbirlerini tamamlamalarına hem de sağlıklı nesiller yetiştirmelerine imkân sağlayan bir ortamdır. Biz cinsiyet adaletinin sağlanmasına katkıda bulunmayı hedefleyen bir STK olarak toplumsal anlamda denge ve huzura kavuşmanın sadece kadına özgü meselelere odaklanmanın ötesinde bir yaklaşım geliştirmek gerektirdiğine inanıyoruz. Kadınların yaşadıkları her dezavantajlı durumun aynı toplumun bir parçası olan erkekleri de ilgilendirdiğini ve bunların öncelikle ailede çözüme kavuşturulması gerektiğine işaret ediyoruz.

Zirvemiz, daha önce yapılmış kadın çalışmalarından farklı olarak kadını ve erkeği aile bağlamı içinde değerlendiren bir yaklaşımla sorunların çözümüne dair bütüncül öneriler sunma hedefiyle yola çıkmış ve olumlu tepkiler almıştır. Medyanın Aile Dinamikleri Üzerindeki Etkisi, Daha İyi Bir İş ve Aile Dengesine Doğru, Aile Birliğini Bozan Bir Tehdit Olarak Aile İçi Şiddet ve İstismar, Çatışmaların ve Yoksulluğun Aile Üzerindeki Etkisi başlıkları ile tebliğler sunulmuş, Türkiye’de ve dünyada ailenin toplumsal rolü öne çıkarılmıştır.

Röportajın tamamı için tıklayın.

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top