NEDEN TOPLUMSAL CİNSİYET ADALETİ?

Prof. Dr. Nigar DEMİRCAN ÇAKAR

Düzce Üniversitesi, İşletme Fakültesi

Temelde hukuk bilimine dayalı olduğu düşünülen adalet kavramı, toplumsal yaşamda kişilerin en fazla değer verdiği unsurların başında gelmektedir. Uluslararası yazında daha çok Aristo, Plato, Socrates, Nozick ve Rawls gibi felsefeyle ilgilenenler tarafından geliştirildiği görülen “adalet” kavramını (Colquitt vd., 2005) ilk olarak ortaya koyan John Rawls (1971)’a göre adalet, sosyalleşmenin ilk erdemidir (Fırat, 2003).  Bu sebeple toplumsal yaşama dair yeni teorilerin geliştirildiği ve sosyal adalete dair yeni dinamiklerin tartışıldığı günümüzde, “adalet” kavramına ilişkin algılar sosyal araştırmacılar için önemli bir konudur.

Adalet algısı, sosyal yaşamda yer alan ilişkilere dayalı olarak elde edilen kazanımlar ve bu kazanımları belirleyen karar süreçleri ile ilgilidir. Adalet algıları kişilerin; topluma yönelik uygulamaların ve kararların doğruluğu konusundaki algılarını ve bu algıların sosyal davranışlar üzerindeki etkilerini kapsar.  Bireylerin adalet ile ilgili algıları,  toplumda yer alan cinsiyet, medeni durum, statü vb. gruplara üyeliklerinden de etkilenir. Bunun sebebi, farklı toplumsal gruplardaki sosyalleşme yapılarının da birbirinden farklı olmasıdır. Adalet algılarında elbette kadınlarla erkekler arasında toplumsal olarak mevcut olan ve yine toplumsal olarak beklenen farklılıklara göndermede bulunmak suretiyle kullanım alanı bulan bir kavram olan “toplumsal cinsiyet (gender) kavramı” da büyük bir önem taşımaktadır (Toker, 2009). Toplumsal cinsiyet temelinde eşitlik söylemleri yerine adalet söylemlerine yer vermenin temelde üç temel sebebi vardır.

Birinci sebep; toplumsal cinsiyetin kadınların ve erkeklerin yalnızca bireysel kimliği ve kişiliğine değil, erkekliğin ve kadınlığın kültürel yapısı ile kurumlar ve örgütlerdeki cinsiyet konumlandırmalarını da içermesidir (Marshall, 1999). Toplumsal cinsiyet merkezinde, kadınların ve erkeklerin adalet algılarının bireylerin tutum ve davranışlarını etkilediğini ortaya çıkaran önemli bulgular bulunmaktadır (Beugre ve Baron, 2001).  Toplumda insanların iki farklı cinsiyet grubuna ayrılması ve cinsiyetin sosyalleşmenin önemli belirleyicilerinden biri olması sebebiyle, toplumsal cinsiyet doğrudan algıları etkiyen doğal bir unsurdur (Cross ve Madson, 1997).  Toplumsal yaşamda karşılaşılan olayların ne derece adil olduğunu değerlendirmede ve karşılaşılan adaletsizliklere yönelik tepkilerde toplumsal cinsiyete dayalı olarak farklı adalet agılamaları oluşmaktadır (Lee, 2000). Bu sebeple, kadınlar ve erkekler toplumsal cinsiyet kavramına dayalı olarak sosyal yaşamda sahip oldukları kazanımların ne kadar adil olduğu, karar vericilerin kendilerine adil davranıp davranmadığı, olanakların ve fırsatların adaletli bir şekilde dağıtılıp, dağıtılmadığı, (Irak, 2004),  konusunda farklı algılamalara sahiptir. Bir durumun ya da davranışın adil olup olmadığı kadının ve erkeğin o durumu ya da davranışı eşdeğer ölçüde adil bulup bulmadığı ile ilgilidir. Bu bakış açısıyla adalet, eşitlik kavramının ötesinde toplumsal cinsiyete dayalı algısal bir durumdur (Folger ve Cropanzano, 1998).

İkinci sebep; gelişen akademik yazında adalet algılarının; imkan ve fırsatların dağıtımının adaleti ile algıları ifade eden dağıtımsal adalet,  imkan ve fırsatların dağıtım kararını belirleyen prosedürlerin adaleti ile algıları ifade eden prosedürel adalet ve kişiler arası ilişkilerin adaleti ile ilgili algıları ifade eden etkileşimsel adalet olarak üç boyutta ele alınmasıdır (Moorman, 1991).  “Eşitlik teorisi” (Adams, 1965) adalet kavramının ilk ortaya çıkış dayanağı olsa da, günümüzde adalet algılamalarının eşitlik teorisinin çok ötesinde bir kavram haline gelmiştir.

Dağıtımsal adalet, karar vericiler tarafından kişiler için takdir edilen sonuçlar ile ilgili adalet algılanmasını ifade etmektedir. Adalet algıları ile ilgili ilk çalışmalar dağıtımsal adalet algılarına odaklandığından, daha çok eşitlik teorisine dayalı olan bu boyut kişilerin elde ettikleri çıktıların adil paylaşımı ile ilgilidir (Adams, 1965). Girdi-çıktı oranı arasındaki dengenin kişilerde bir eşitlik duygusuna yol açtığını ifade eden dağıtımsal adalet, “bireyin elde ettiği sonuçların algılanan eşitliği” olarak tanımlanmıştır (Folger ve Cropanzano, 1998). Bir başka tanımda ise dağıtımsal adalet kişilerin “kendi girdilerine verilen imkanların ve fırsatların eşitlik değerlendirmesi” olarak ifade edilmiştir (Mueller vd., 1999). Diğer bir ifade ile dağıtımsal adalet bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak için emeklerinin karşılığı olarak elde ettikleri kazanımların dağıtılmasında eşitlik görüşünü temel alan bir adalet boyutudur (Colquitt vd. 2005).

Prosedürel adalet; karar vericiler tarafından alınan dağıtım kararlarının alınma süreçlerinin adil olduğunun algılanmasını ifade eder (Colquitt vd., 2005). Buradaki temel varsayım, dağıtım kararlarının alınma şeklinin bireyler tarafından adil olarak kabul edilmesinin, bireyler tarafından bu kararların daha kolay benimseneceği şeklindedir. Dağıtımların belirlendiği karar süreçlerinde tutarlılık;  ön yargılardan uzak olmak, doğruluk, düzeltilebilirlik, temsiliyet, etik (Colquitt vd., 2005) gibi unsurlar alınan kararların hem kadın hem de erkekler tarafından adil algılanma düzeyini artırır. Son yıllarda prosedürel adalet; biçimsel süreçlerin adaleti ve ilişkisel adalet olarak iki farklı boyutta incelenmektedir (Niehoff ve Moorman, 1993). Biçimsel süreçlerin adaleti, ödüllerin adil dağıtımı için temel unsur olan süreçlerin mevcut olup olmadığını ifade etmektedir. Etkileşimsel adalet ise, süreçlerin bireylere açıklanmasında veya biçimsel süreçlerin uygulanmasında bireylerin kabul ettiği davranışların adil olduğunu ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Etkileşimsel adalet zaman içerisinde prosedürel adalet kavramından ayrılmış ve adalet algılamalarına ilişkin üçüncü bir boyut olarak incelenmeye başlanmıştır.

Etkileşimsel adalet bazı kaynaklarda prosedürel adaletinin bir alt boyutu olarak ele alınmakta ve karar vericiler tarafından gerçekleştirilen uygulamaların insani yönü olarak tanımlanmaktadır (Niehoff ve Moorman, 1993). Etkileşimsel adalet; kişilere değer vermek, saygılı davranmak ve sosyal değer olarak tanımlanan bir kararın, kişilere açıklanması gibi davranışları içermektedir (Greeenberg, 1990).  Dağıtımları belirleyen süreçlerle ilgili karar vericilerin, karardan etkilenen kişilere karşı tavırlarını ve karar alıcının aldığı kararlarla ilgili açıklamalarını ifade eder (Beugré, 2002).

Üçüncü sebep ise; toplumdaki en eski, en derinden hissedilen ve en etkili toplumsal güçlerden birinin din kavramı olması ve toplumsal cinsiyet kavramını sosyal hayatta gelişen olaylara karşı takınılan tavrın dışında ve din unsurundan bağımsız olarak düşünmenin mümkün olamamasıdır (Gürhan, 2010). İslami toplumsal ortamlarda modernleşme süreci ile birlikte toplumsal cinsiyet kavramı bazı araştırmacı ve yazarlar tarafından eşitlikçi ya da tamamlayıcılığa atıfta bulununan bir kavram haline gelmiş (Afshar, 1998; Roald, 2001; Göle, 1993) adalet bakış açısı bir bakıma ihmal edilmiştir. Oysa İslami düşünce ve kültür yapısı içinde toplumsal cinsiyet kavramından hareketle daha çok farklılıkların uygun bulunduğu yaklaşımlar gündeme gelmekte, eşitlik merkezli bakış açılarına mesafe bırakılması ve adalet merkezli bir bakış açısı geliştirilmesi gerekmektedir.

Bu üç farklı sebep göz önünde bulundurulduğunda;  toplumsal cinsiyete dayalı olarak adalet kavramı yerine mutlak eşitliğe odaklanmak eksik ve bir o kadar da sınırlandırıcı görülmektedir.  Çünkü toplumsal cinsiyet temelinde algılama farklılıklarına dayalı olarak mutlak eşitlikten söz etmek mümkün değildir. Mutlak eşitlik, diğer bir ifade ile her şeyin her yönüyle birbirinin aynı olması adalet algılamalarının doğasına zıttır. Toplumsal cinsiyet merkezinde, eşit olduğu algılanan unsurların adil olduğu algılanmayabilir. Diğer bir ifade ile toplumsal cinsiyet temelinde kadınlar ve erkeklerin algı farklılıkları ortaya çıktığından, eşitlik adalet için gerek koşuldur ancak yeter koşul değildir. Yukarıda anılan yazından da anlaşılacağı üzere 1960’larda gelişen eşitlik teorisi adaletin yalnızca dağıtımsal adalet boyutunu yansıtmakta, 1980’lerden sonra ortaya koyulan prosedürel adalet ve etkileşimsel adalet boyutlarını açıklamada yetersiz kalmaktadır. Sonuç olarak bireysel farklılıkların algılamadaki rolü düşünüldüğünde eşitlik söylemlerinden çok algılanan adalete odaklanmanın gereği açıkça ortaya çıkmaktadır.

KAYNAKLAR

Afshar, H. (1998). Islam And Feminisms: An Iranian Case-Study, Macmillan Press Ltd.

Beugré, C. D. (2002), “Understanding Organizational Justice And Its Impact on Managing Employess: An African Perspective”, International Journal of Human Resource Management 13:7 November, Ss.1091-1104.

Colquitt, Jason A., Jerald Greenberg Cindy P. Zapata-Phelan; (2005), “What Is Organizational Justice? A Historical Overview”, Jerald Greenberg And Jason A. Colquitt (Eds.), Handbook Of Organizational Justice, Lawrence Erlbaum Associates, Publishers, Mahwah, New Jersey, London, Ss.3-56.

Cross, S. E., Ve Madison, L. (1997). Models of The Self: Self-Construals And Gender. Psychological Bulletin, 122: 5–37.

Folger, R., Ve Cropanzano, R. (1998). Organizational Justice And Human Resource Management. Beverly Hills, Ca: Sage.

Göle, N. (1993). Modern Mahrem (4.Baskı). İstanbul: Metis.

Greenberg, J.; (1990), “Organizational Justice: Yesterday, Today And Tomorrow”, Journal of Management, Vol.16, No.2, Ss. 399-432.

Gürhan, N. (2010) Toplumsal Cinsiyet Ve Din, E-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, Sayı: IV, Kasım, 58-80.

Irak, D. U.; (2004), “Örgütsel Adalet: Ortaya Çıkışı, Kuramsal Yaklaşımlar Ve Bugünkü Durumu”, Türk Psikoloji Yazıları, 7(13), Ss. 25-43.

Lee, C.; Pıllutla, M.; Law, K. (2000). “Power-Distance, Gender And Organizational Justice, Journal of Management”, 26(4), 685-702.

Marshall, Gordon. (1999),Sosyoloji Sözlüğü,(Ç.,O.Akınhay-D.Kömürcü), Ankara, Bilim Ve Sanat Yay.

Moorman, R. H. (1991). Relationship Between Organizational Justice And Organizational Citizenship Behaviors: Do Fairness Perceptions Influence Employee Citizenship? Journal Of Applied Psychology, 76, 845-855.

Niehoff, B. P. Ve Moorman, R. H; (1993), “Justice As A Mediator of The Relationship Between Methods Of Monitoring And Organizational Ctizenship Behavior”, Academy Of Management Journal, Vol.36, No.3, Ss.527-556.

Roald, A. S. (2001). Women in Islam: The Western Experience. Newyork, NY: Routledge.

Toker, İ. (2009),  Eşitlik Ve Adalet Kavramları Çerçevesinde Müslüman Kadınlarda Toplumsal Cinsiyet Örüntüleri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(1), 142-165

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top