KADEM Yönetim Kurulu Başkanı

Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu, Kadına Yönelik Şiddet Hakkında Haber 7’ye Konuştu

Türkiye, Emine Bulut’un eski eşi tarafından canice öldürülmesinin ardından kadına şiddeti tartışıyor. Kadına şiddetin önlenmesi için toplumun her kesiminden çağrı yapılıyor. KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu ile kadına şiddet konusunu konuştuk. Gümrükçüoğlu, KADEM olarak hazırladıkları projeleri ve çözüm önerilerini anlattı.

KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu ile Emine Bulut cinayeti hakkında konuştuk. Gümrükçüoğlu’na kadına şiddetin önlenmesi için KADEM’in getirdiği çözüm önerisini ve alınması gereken önlemleri sorduk.

– KADEM, kadına şiddetin önlenmesi için nasıl bir çözüm öneriyor?

Son günlerde kamuoyunun da dikkatini çektiği üzere “şiddet” sorunu hem ülkemizin, hem de dünyanın en önemli problemlerinden biri. İnsanoğlu nefsini ve nefsinin isteklerini terbiye etmediğinde, maalesef vahşetin bir parçası olabiliyor. Bu nedenle insanın tekamülünde eğitim ve doğru örnekler çok önemli bir yer tutuyor. Kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı hatta tüm canlılara karşı merhametten ve vicdandan beslenmeyen bir yaklaşım şiddeti büyütüp şiddetin yayılmasına sebep oluyor. Bu bağlamda KADEM olarak bizler her türlü varlığa karşı yöneltilen şiddeti reddediyoruz. Şiddete maruz kalan kadınlarla ilgili ise, özellikle mağduriyetlerinin azaltılması yönünde çalışmalar yürütüyoruz. Ürettiğimiz söylem ve uyguladığımız projelerle, kadınların fiziki ve psikolojik şartlarının düzelmesine gayret ediyoruz. Ayrıca çeşitli şekillerde şiddet mağduru olan kadınlara hukuki danışmanlık hizmeti sunuyor ve ihtiyaç doğrultusunda bizlerden yardım talep eden mağdurların davalarını takip takıyoruz.

Fakat takdir edersiniz ki, kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için yalnızca kadın STK’larının çalışmaları yeterli olmuyor. Yargının, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, farklı sivil toplum örgütlerinin, yani kadın-erkek toplumdaki her bir ferdin aynı tutarlılıkla hareket etmesine ihtiyacımız var.

Öncelikli olarak, bu alanda uzman birimlerin kurulması gerekiyor. Bu uzmanlar şiddet alanında yetkin, mağdurun psikolojisini anlayabilecek gerekli donanıma sahip bireylerden oluşmalı.

Diğer taraftan şiddete maruz kalan kadınların destek için başvurdukları tüm kurumlarda yasal hakları konusunda da anlaşılır ve etkili bir biçimde bilgilendirilmeleri gerek. Bu alanda ne yazık ki bazı boşlukların olduğunu görüyoruz. Bununla birlikte koruma ve uzaklaştırma sürelerinin de, her olaya özgü bir şekilde değerlendirilmesi etkin bir koruma sağlanması açısından hayati öneme sahip.

Sizin de bildiğiniz gibi, büyük yollar küçük gibi görünen adımlarla kat edilir. Eğer genel olarak şiddet kavramıyla, özelde de kadına yönelik şiddetle ilgili bir mücadele yürüteceksek, bizzat kendi tutum ve davranışlarımıza dikkat etmemiz gerekiyor. Kadın ve erkeğin birbirini anladığı, önemsediği, değer verdiği bir toplum hayal değil. Bu toplumun kodları benim milli ve manevi değerlerimde fazlasıyla mevcut.

– Devlet politikalarının yanında ceza sistemimizde ve eğitim müfredatında yapılacak bir güncelleme faydalı olabilir mi?

Türkiye, özellikle son yıllarda kadına yönelik şiddetin ve şiddet tehlikesinin önlenmesi amacıyla birçok çalışma yaptı. İç hukukta da çeşitli düzenlemeler gerçekleştirildi, cezai müeyyideler getirildi. Bu bağlamda ceza hukukunda bir güncelleme yapılmasından ziyade kanunların etkili ve caydırıcı olarak uygulanması büyük önem taşımakta. Yasalar, adalet temelli, uygulayıcıların inisiyatifine bırakılmaksızın ve özellikle de yaşanan her hadiseye göre ayrı ayrı değerlendirilmeli. Nitekim şiddet gören bir kadın bunu emniyet sistemine bildirdikten ve yardım istedikten sonra kolluk kuvvetlerinin “kol kırılır, yen içinde kalır”, “zamanla düzelir, abartılacak bir durum değil” şeklindeki yaklaşımları ve söz konusu talebi dikkate almaması ceza sisteminden değil; bilakis kanunun uygulanmasındaki aksaklıktan kaynaklanıyor.

Eğitim meselesine gelince, bizler eğitim deyince sadece okullarda aldığımız örgün eğitimi kastetmiyoruz. Ailede, okulda, işte, sokakta kısacası hayatın her alanında ve her yaşta eğitimin gerekli ve mümkün olduğunu düşünüyoruz. Şiddete karşı etkin mücadelenin de bu geniş perspektifle her an her yerde yapılması gerektiğine inanıyoruz. Yine kadın ve erkeğin eşref-i mahlukat olarak yaratıldığının, kulluk noktasında da birbirlerinden üstün olmadıklarının sürekli vurgulanmasının olumsuz yaklaşımları azaltacağına inancımız tam. Cinsiyetçi, kadını ikincil gören bakış açısı ve bunun sonucunda gerçekleşen şiddet ve şiddet eğilimleriyle ancak bu şekilde mücadele edebiliriz. Karar alma mekanizmalarında, kamuda, özel sektörde çalışan insanlar, kadına karşı adaletli bir bakış açısı geliştirmedikten sonra ne yazık ki müfredat değişikliği köklü bir farklılık yaratmaz. Biz KADEM olarak, bu değişimin toplumsal cinsiyet adaleti ile gerçekleştirileceğine inanıyoruz. Toplumun her katmanında bu farkındalığı oluşturmak adına da çeşitli söylemler geliştirdik ve birçok proje ürettik. Eğitim müfredatında da bu hakkaniyetli yaklaşıma vurgu yapılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.

– Cinayet Emine Bulut’un kızının gözleri önünde yapıldı. 10 yaşındaki bir çocuk bu olaydan nasıl etkilenmiştir? KADEM, hem Emine Bulut’un kızı için hem de başka mağdur aileler için ne gibi sosyal projeler yapıyor?

10 yaşındaki bir çocuğun gözleri önünde böyle bir vahşetin yaşanmasını hiçbir aklı selim sahibi kabul edemez ve bu duruma sakin kalamaz, kalmamalı! Ama ne yazık ki gördük ki, bu vahşet yaşanırken insanlar yardım etmek ve vahşeti önlemeye çalışmak yerine seyretmeyi hatta görüntü almayı tercih ettiler. Bu, toplumsal olarak üzerinde düşünmemiz gereken ve belki de meseleyi çözmeye başlamamız gereken nokta. Bu duyarsızlık ve görüntü yoksa tepki de yok, görüntü varsa infial var bakışı, yaşanan onca vahşetin etkisinin hafiflemesine neden oluyor. Ayrıca bu görüntüler şiddetin normalleşmesine ve alışmaya da sebebiyet veriyor. Örneğin ben olay anını içeren o videoyu seyretmedim ve böyle olayların görüntülerini hiçbir zaman açmam! Kötülüğü seyir gözün felaketedir derler ya, o kabilden… Gözün dolayısıyla da gönlün felaketi! Çünkü gördüğümüz her kare bizde derin izler bırakır. O kızımızı düşünüyorum mesela, annesinin böylesine dehşetli bir şekilde öldürülmesine şahit oldu, bu büyük bir acı…. Bu da yetmiyor, ömrü boyunca bu acı görüntülere maruz kalacak. Hiç ummadığı bir yerden bu görüntüler önüne düşebilecek. Yani demem o ki, bizler artık bu “görüntü pornografisi”ne de dur dememiz gerekiyor! Çünkü bu görüntüler, maalesef hasta ruhlu kişilerin böyle fiileri işlemesini kolaylaştırıyor.

Böyle dehşet verici fiile maruz kalan kişilerde travmaya bağlı gelişebilecek stres bozuklukları yaşanması kuvvetle muhtemel. Elbette verilen hiçbir destek kızımızın anneciğini hayata döndürmez, ama kendisinin bu travmayı en hafif bir şekilde atlatması ve hayata tekrar tutunması konusunda dernek olarak elimizden geleni elbette yapacağız. Nitekim Aile Bakanlığımız da bu konuda gerek psikologları gerekse sosyal hizmet alanındaki memurları ile olay anından beri mağdur ailenin yanında. KADEM olarak bizler böyle meşum olayların tekrar vuku bulmaması için eğitimler, farkındalık çalışmaları yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Zaten önemli olan, toplumda bu alanda bilinç düzeyini yükselterek benzer insanlık dışı eylemlerin gerçekleşmesini önlemek. Ayrıca böyle durumlarda medyanın olayı nasıl gördüğünü de çok önemsiyoruz. Haber dili “rating” kaygısı güdülerek değil, mağdur olan ailenin ve özellikle çocukların geleceği düşünülerek oluşturmalı. Kadın cinayeti, cinsel taciz ve tecavüz haberlerinde yayın standartlarının belirlenmesi konusunda, Basın Komisyonumuzla birlikte medya organlarına yönelik tavsiye mahiyetinde özel içerikler hazırlıyoruz. Öte yandan suçlunun hak ettiği cezayı aldığından emin olmak adına davayı takip etmek ve aile için gereken ne ise onu yapmak da bizim boynumuzun borcudur.

– Diyanet İşleri Başkanı’nın “Kadın emanettir” ifadesi bağlamından koparıldı. İnsanlık dışı bir cinayet üzerinden din suçlanmaya başlandı. Sizce “Kadın emanettir” sözü ne anlama geliyor? Bazı kesimlerin “Kadın emanet değildir, erkek ile kadın eşittir” sözlerini nasıl yorumluyorsunuz? Sizce doğrusu nedir?

Öncellikle emanet kelimesinin Türkçede ve Arapçada ne anlama geldiğinin çok iyi anlaşılması gerekiyor. Türkçede emanet kelimesi yaygın olarak birine geçici olarak bırakılan eşya, nesne anlamında kullanılmaktadır. Oysaki Arapçada emanet kavramı emniyet kökünden gelmektedir; yani güvenmek, korku ve endişeden emin olmak demektir. Kuran-ı Kerim nazil olduğundan beri geçen 1400 senelik süre içinde, anlamları değişerek ve daralarak gelen kelimeleri Türkçede kullanıldığı manasına bakıp yorumlayarak dini suçlayamazsınız.

Nitekim literatürde de emanet kelimesi günlük dilde kullanılan dar anlamının yanında çok geniş şekilde kullanılıyor. Örneğin, insana geçici olarak verilen ruh ve beden de bir emanettir. Dolayısıyla hiçbir insan, kendi bedeni de dâhil hiçbir canlıya zarar veremez, kimsenin ruhsal ve bedensel bütünlüğüne saldıramaz. Kadın emanettir demek, kadına verilen değerden ötürü; kadının canının, ruhunun ve cisminin emniyette olmasını sağlamak, erkeğin kadına karşı davranışlarında onu incitmemesi, onun her türlü tehlikeden korunması demektir. Emanet, hıyanetin tam karşıtıdır. Günümüzde yaşanan bu akıl almaz şiddet olayları, kadının hor görülmesi, değer verilmemesi, kadının haklarına karşı hıyanet edilmesi ile ilgili bir durumdur. Dolayısıyla kadının emanet olarak görülmesi onu tahkir etmek değil, tam tersine Allah tarafından ona verilen, sahip olduğu haklarını güvence altına almak anlamındadır. Kuran’da Nisa Suresi 58. ayette “Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” buyurmaktadır. Burada emanet ve adalet bir arada zikredilmiştir. Ayet, emanet sorumluluğunu alan kişinin adaletli davranmasını da vurgular. Erkek ve kadın bu dünyayı birlikte inşa ederken birbirlerinin emanetidirler. Kısacası biz emanet kavramı ile kadın ve erkek arasında birbirinin dostu, refiki olmayı; birbirinin hakkını gözeterek değer vermeyi anlıyoruz.

İnsana ve yaşayan her canlıya bu kadar kıymet veren ve ismi de esenlik olan bir inancımız varken, dinin özünün bağlamından bu denli koparılmasını hiç de iyi niyetli bir yaklaşım olarak görmüyoruz.

Röportajın tamamı için tıklayınız.

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top