KADEM’den Uluslararası Etkinlik: Kadın ve Tasavvuf Çalıştayı Tamamlandı
Kadın ve Demokrasi Vakfı (KADEM) ile Lancaster Üniversitesi iş birliğinde, 14–15 Haziran 2025 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen “International Women and Sufism Workshop” (Uluslararası Kadın ve Tasavvuf Çalıştayı) başlıklı etkinlik, kadınların tasavvufi gelenekteki yerini yeniden düşünmeye çağıran önemli bir akademik buluşmaya sahne oldu. Ataşehir’deki Sheraton Otel’de gerçekleşen etkinlik, farklı kıtalardan önde gelen akademisyenleri bir araya getirerek tasavvuf, kadın hakları ve kadın-erkek arasındaki adalet ekseninde disiplinlerarası bir tartışma zemini sundu.
KADEM Genel Müdür Yardımcısı Dr. Betül Özel Çiçek’in açılış konuşmasıyla başlayan etkinlik boyunca tasavvufun etik ve ontolojik derinliği, kadın mutasavvıfların tarihsel ve çağdaş katkıları, İslam düşüncesinde kadın-erkek arasındaki adalete dair farklı yaklaşımlar ve feminist yorum çalışmaları ele alındı.
Çalıştayda; Güney Afrika’dan Prof. Dr. Sa’diyya Shaikh, Hollanda’dan Dr. Lana Sirri, İngiltere’den Dr. Shuruq Naguib ve Türkiye’den Dr. Ravza Altuntaş gibi önemli akademisyenlerin katkılarıyla, kadınların tasavvufla kurduğu çok katmanlı ilişki; bilgi üretimi, manevi liderlik, ahlaki sorumluluk ve toplumsal aidiyet bağlamında yeniden değerlendirildi.
KADEM, hem akademi hem de sivil toplum alanlarında yürüttüğü çalışmalarla bilgi ile toplumsal ihtiyaçlar arasında güçlü bir köprü kurmayı hedefliyor. Bu çalıştay da Aydınlanma merkezli kadın hakları söylemlerine yönelik eleştirileriyle, tasavvufun aşk, tefekkür ve tevhid gibi kavramlarına vurgu yapmasıyla farklı kültürel ve tarihsel bağlamlarda adaletin imkânlarını sorgulayan özgün bir düşünsel alan oluşturdu.
Çalıştayda sunulan bildirilerin KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi’nin 2026 yılında yayımlanacak özel sayısında bir araya getirilmesi planlanıyor. Böylece söz konusu entelektüel katkının kurumsal hafızaya dönüşmesi ve alana kalıcı bir iz bırakması amaçlanıyor.
İşte çalıştayda öne çıkan başlıklar ve sonuç notları:
Dr. Betül Özel Çiçek (KADEM):
“Bu çalıştay, tevhid, merhamet ve tefekküre dayalı tasavvufî ahlak ve varlık anlayışının, çağdaş ahlaki krizler söz konusu olduğunda cinsiyet, güç ve toplum üzerinde nasıl dönüştürücü bir bakış geliştirebileceğini ele alıyor.”
Dr. Shuruq Naguib (Lancaster University):
Kadınların tasavvuf düşüncesi ve pratiğinin oluşumunda kurucu bir rol oynadığına dair çok sayıda delil bulunmaktadır. Kadınları tasavvuf söyleminin merkezine yerleştirerek sadece bu tarihî mirası anlama yollarını zenginleştirmiyor, aynı zamanda İslamî geleneğin daha kapsayıcı ve bütüncül tasavvurunu da yeniden gözler önüne seriyoruz. Dolayısıyla, çalıştayımız, bugün her zamankinden daha fazla ilmî ve manevî anlam taşımaktadır.
Prof. Sa’diyya Shaikh (University of Cape Town):
“İslam geleneği yekpare değildir. İslam geleneğinin çok katmanlı doğası, Müslüman kadınların çeşitli ilişkilerine yansır. Kur’an’daki “velayet” kavramı müştereklik ve eşitliğe dayanan, ataerkil yapıya meydan okuyan, ikilikleri dışlayan köklü ve sevgi dolu bir dostluğu temsil eder.”
Dr. Aziza Shanazarova (Columbia University):
“Ağâ-yı Büzürg, on altıncı yüzyılın önde gelen kadın Sufi liderlerinden biridir. Hayatıyla İslamî ve siyasî alanlarda kadınların dışarıda bırakıldığına dair kabulleri yapıbozuma uğratır.”
Dr. Mansooreh Khalilizand (University of Freiburg):
“Nasîrüddin Tûsî’nin İslam ahlakını üzerine yazdığı Ahlâk-ı Nâsırî adlı eserin kadınları tasvir ediş biçimi ile derin Aristotelesçi etkiler barındırdığı gözlemlenmiştir. Bu da felsefi miras ile İslam ahlak değerleri arasındaki önemli bir gerilimi ortaya koyar.”
Dr. Haifaa Jawad (University of Birmingham):
“Hz. Haticetü’l-Kübra ve Hz. Âişe, manevî hayatları boyunca ilahî nitelikleri temsil etmiş, bu nedenle İslam’da kadın ruhaniyeti için rol model olarak kabul edilmişlerdir.”
Dr. Merin Shobhana Xavier (Queen’s University):
“ABD, Kanada ve Sri Lanka’daki günümüz kadın Sufi aktörlerin; hocalık, rehberlik ve topluluk önderliği gibi gitgide dönüşen rolleri ile geleneksel beklentiler arasında hassas bir denge kurarak manevi otoritelerini sürdürmek için karmaşık zorlukların üstesinden gelmeye çalıştıkları görülmektedir.”
Dr. Lana Sirri (University of Amsterdam):
“Kavvamlık” kavramının feminist yorumları, terimi erkek üstünlüğü olarak görmek yerine, eşler arasında etik ve ontolojik eşitliğe dayalı, koşullu ve müşterek sorumluluk olarak ele alır; böylece ataerkil yorumların yeniden değerlendirilmesini gündeme getirir.”
Dr. Ravza Altuntaş (Marmara University):
“İbn ʿArabî’nin metafizik düşüncesi, müşterek tefekkür, karşılıklı bağımlılık ve ahlaki mütekabiliyete dayalı bir model ortaya koyar. Bu bakış açısına göre haklar, statik yetkiler değildir. İnsan etkileşiminin dinamik kesintileriyle sürekli şekil kazanacak halde gelişen, müzakere edilen ve somutlaşan uygulamalardır.”
Dr. Shuruq Naguib (Lancaster University):
“Al-Ba‘ūniyya’nın tasavvuf teolojisi ve şiiri, ilahi aşkı en yüce manevi amaç olarak merkeze alır. Geleneksel cinsiyetlendirilmiş paradigmaları sarsarak, Tanrıya ulaşmada cinsiyetten bağımsız ve doğrudan bir yol sunar. Böylece erkek aracılığıyla şekillenen klasik mistik söylemi aşar.
Dr. Betül Özel Çiçek (KADEM):
“Fuzûlî’nin Leyla ve Mecnun’u ile Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ı, aşkı Sufi bir epistemoloji ve dönüştürücü bir ontoloji olarak sunar; cinsiyeti ilahi hakikat ve birliğe giden yolda suflî bir örtü olarak tasvir eder.”
Dr. Feyza Burak-Adli (Northwestern University):
“Türkiye’de Rifâî tarikatındaki kadın aktörler, kimliğe dayalı söylemlerin ötesinde birliği, ahlâkî çoğulluğu ve kutsal kapsayıcılığı esas alan bir etik anlayışını benimser; bu anlayış, ataerkil normlara doğrudan karşı çıkmaktan ziyade, onlara alternatif bir yaklaşım sunar.”
Assoc. Prof. Adis Duderija (Griffith University):
“Süreç mistisizminin, amipotansın (sevgi temelli güç) ve Işk mezhebinin harmanlanması güçlü bir çerçeve sunar. Bu yaklaşım, ilahi dinamizmi, müşterekliği, karşılıklı sevgiyi, ruhani eşitliği ve doğrudan deneyimin önceliğini vurgulayarak İslami metinlerin ataerkil yorumlarını farklı bir şekilde değerlendirme imkânı verir.”
Sonuç Notları
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç:
“Zıtlık düşmanlık değildir. Bazen zıtlık, tamamlanmaya ihtiyacın var, demektir. İnsan-ı Kâmil, ne erkekle ne kadınla sınırlıdır; o, cinsiyetin ötesinde bir hakikati temsil eder.”
“Bu dünyada aşk dediğimiz şey, bir eğitim sürecidir—tevhid oluşun pedagojik mekanizmasıdır.”
“‘Feminizm’ veya ‘maskülinizm’, sosyal bilimler için belki kullanışlı ama metafizik sorgulamalar için yetersiz yapılardır.”
Dr. Ravza Altuntaş (Marmara University):
“Konuşmalarımızın merkezinde oryantalist ve hegemonik bilgi üretim biçimlerine yönelik eleştirilerimiz ve cinsiyet çalışmalarının sömürgesizleştirilmesine yönelik yaptığımız çağrı bulunmaktaydı. Hegemonik olmayan, çevresel bilgi kaynaklarının ve geleneğin sıklıkla göz ardı edilmiş yapılarının akademik çerçevelerde merkeze alınmasının önemini vurguladık.”
“Kadınlara odaklanmamızın temelinde, modern öncesi dönemdeki çarpıtılmış temsillerini incelemek istememiz bulunmakta. Bu odaklanma, kadınların tarihsel gerçekliklerine olduğu kadar, modern öncesi dönemde tasavvuf bağlamında manevi ve ilmî önderliklerine dair kıymetli bir perspektif de sunmaktadır.”
Dr. Shuruq Naguib (Lancaster University):
“Atölye boyunca arşiv kavramının akışkan ve değişken bir yapıya sahip olduğu fikri etrafında ortaklaşan bir yaklaşım göze çarptı. Değerli bir yorumda, önemli soruları tartışırken, konuşurken ve çalışırken aslında arşivi inşa ettiğimiz ifade edildi. Bu anlamda bizler, bir sonraki kuşak için arşivin ta kendisiyiz. Bu nedenle şu soruları sormak hayati önem kazanıyor: Arşivden ne talep ediyoruz? Onu nasıl hayal ediyoruz? Nasıl kavramsallaştırıyor ve nasıl inceliyoruz? Bu bakış açısından arşiv yalnızca miras alınan bir şey değil; aynı zamanda yaşanan, yeniden kurulan ve yeniden üretilen bir şeydir.”
Dr. Betül Özel Çiçek (KADEM):
“Tasavvuf sadece toplumsal adaletsizliğe dair bir eleştiri sunmaz, aynı zamanda iyileştirici bir metafizik teklifidir: Bu metafizik bizi kontrolden teslimiyete, sözden tefekküre, şiddetten mevcudiyete yeniden yönlendirir. Anlam yapısının tehdit altında olduğu, dilin silah haline getirildiği, kimliklerin metalaştırıldığı ve kutsalın gösteriye indirgendiği bir zamanda yaşıyoruz. Tasavvuf bu çağın krizlerine sözle değil, varlığı özünden dönüştüren bir tahavvülle karşılık verir. Bizi, nefsin enkazı üzerinde vakarla durmaya ve yeniden sükûta yönelmeye çağırır ve nefsin arzusunu değil; Hakk’ın tecellisini dinlemeye çağırır.”
16 Haziran 2025