Doç. Dr. Sare Aydın yazdı…
Yatırımcı, girişimci işveren dünyasının İstanbul’daki en geniş haber ağını elinde tutan İstanbul Ticaret Gazetesi’nde bu hafta Yeşil Durgun’un hikayesine bakacağız. Kadının işgücü piyasasına katılımının önünde engel teşkil eden faktörlerden bahsederken, öncelikle toplumsal hayatın hemen her alanında karşımıza çıkan cinsiyet odaklı adaletsizlikten söz etmek gerekiyor. Buradaki hikayeler, aslında kadın girişimciliğinin önündeki bu adaletsizliğin kadınlar eliyle nasıl adalete dönüştüğünü de gösterir niteliktedir. Kadın ve erkek arasındaki adaletin sağlanabilmesi, ancak cinsiyetlere yüklenen geleneksel kodların, günümüz şartlarında her iki cinsiyeti de mağdur etmeyecek biçimde değiştirilmesinden geçiyor.
MEDYA SİSTEMLERİNDE UZMANLAŞIYOR
‘Başarılı kadın hikayeleri’ yazı dizimize bu hafta kaldığımız yerden, içerisinde bulunduğumuz yüzyılın ve geleceğin en önemli sektörlerinden biri olarak nitelendirilebilecek internet teknolojileri alanında önemli çalışmalar yapan Servet Akçaalan ile devam ediyoruz. Akçaalan, dünya çapında günden güne büyüyen ve hızlı bir şekilde gelişen internet ve teknoloji tabanlı medya sistemleri konusunda ülkemizin ihtiyaçlarını görerek bu alanda uzmanlaşma yolunda emin adımlarla ilerleyen bir isim. Kadın sayısının oldukça az olduğu bu alanda yenilikçi fikirler üretip bunları uygulamaya geçiren Akçaalan, aynı zamanda kadın girişimciliğinin de başarılı bir örneği.
EŞİ MODÜLATÖRÜ OLDU
Kadınların çalışma hayatında etkin biçimde rol alabilmeleri için kendine güvenmenin yanında yakın çevrelerinin desteği de oldukça önemli. ‘Ailenizle bir yola çıkıyorsanız zaten güçlü başlıyorsunuz’ anlayışı kadın girişimcilerde yaygın bir kanaat. Başarılı projelere imza atan Yeliz Durgun da, bu konuda güzel örneklerden biri. Girişimci bir ruha sahip olan Durgun, en büyük desteği eşinden aldığını belirterek, “Benim en büyük modülatörüm eşimdi” diyor.
Hayatının erken dönemlerinden itibaren kararlı ve azimli olan, ilkokul, ortaokul ve liseyi birincilikle bitiren Durgun’un en büyük hayali tıp fakültesini kazanmaktı. Girdiği sınavda tıp fakültesini kazanır. Ancak istediği fakülte olmadığını anlar ve biyoloji bölümünde okumaya karar verir. Bu bölümü tercih etmesindeki sebep ise o dönemde biyoloji bölümünde başarılı olanların, Tıpta Uzmanlık Sınavı’na (TUS) girme hakkının bulunmasıydı. Durgun, bölümünü birincilikle bitirerek sınav gününü beklediği sırada, bu hakkın kaldırıldığını belirten bir yasa çıkar. Böylelikle doktor olma hayallerine veda eden Yeliz Durgun, “Ne olursan, en iyisi olmak için uğraş” felsefesi ile akademik alanda ilerlemeye karar verir.
TÜRKİYE BİRİNCİSİ
Yüksek lisans döneminde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın başlattığı tekno girişim programını kazanır ve bu sermaye desteği programıyla bir şirket kurmuş olan eşi ile tanışır. Durgun, eşinin projeleri konusunda kendisine yardımcı olmak istediğini belirtiyor. Süreç içerisinde evlenen ve projelerine daha sıkı sarılan çift, çalışıp üretme serüveninde birlikte yol alır. “Evlendikten sonra eşimle oturup yazılım yapıyorduk” diyen Durgun, o dönemde hazırladıkları bir projeyi IBM’nin düzenlediği bir yarışmaya göndererek Türkiye birincisi olduklarını anlatıyor.
İLK 5 PROJE ARASINDA
Girişimcilik faaliyetlerine bebeğine bakmak için bir süre ara veren Durgun, bir yandan da yazılım yapmak, devre çizmek ve cihaz üretmekten geri kalmaz; mühendislik alanında doktoraya başlar. Bu dönemde İstanbul’a taşınan Durgun, burada ikinci doktorasına başlayarak iki doktora programını bir arada yürütür. İstanbul’daki doktorası sırasında dünya genelinde çok yeni bir alan olan ışıkla haberleşme konusunda çalışmalar yapar ve ışık yardımıyla müzik bile dinleyebilecek kadar kendini geliştirir. “Işıkla Haberleşen Etiket” adlı projesiyle Kadem ve TÜBİTAK Martek işbirliğinde gerçekleştirilen İnovasyonda Kadın Girişimcilik Kampı’na başvurarak 400 proje arasından ilk 30’a girer. Kamp boyunca alınan bir haftalık eğitimin ardından da ilk 5 proje arasına girmeyi başarır.
DÜNYADA İLK OLACAK
Yeliz Durgun’un “Işıkla Haberleşen Etiket” adlı projesi ürün olarak ortaya çıktığı takdirde dünyada eşi benzeri olmayan bir ürün olacak. Ayrıca Türkiye’nin hem adını duyurabilecek hem de ekonomisine büyük katkı sağlayabilecek olan bir proje. Durgun’un ifadesiyle bu projenin önemi ‘enerji verimliliği, daha hızlı iletişim, insana ve çevreye zarar vermemesi, radyo frekans kirliliği oluşturmaması, güvenliğin sağlanması, maliyetlerin azalması, inovatif olması’ndan kaynaklanıyor. Bu proje ile Wi-Fi teknolojisini hayatımızdan çıkarıp insan sağlığına kesinlikle bir zararı olmayan Li-Fi teknolojisini getireceğini söyleyen Durgun, “Bunu yapabilmek için led teknolojisini kullanarak enerjide yüzde 80 tasarruf sağlanmasına yardımcı olup devlet ekonomisine de katkıda bulunacağım” diyor.
PROJESİYLE ÖDÜL ALDI
İnovasyonda Kadın Girişimcilik Kampı’na eşinin önerisiyle başvurduğunu belirten Yeliz Durgun, “Önce insanın kendine inanması, güvenmesi gerekliydi. Ve şunu düşünüyordum; ben de bu ülkenin bir ferdiyim ve ülkemin gelişmesi, hedeflerine ulaşması için bir şeyler yapmalıyım” diye konuşuyor. Kamp sonunda TEYDEP’e iletilen projelere hibe desteği verildiğini duyduğunda buraya da başvuran Durgun, 150 bin lira hibe kazanır. Projesi birinci olduğu için İnovasyonda Kadın Girişimcilik Kampı’ndan da 25 bin lira ödül alarak, ardından kendi şirketini kurar. Şu an kendi şirketinin müdürü olan Durgun, projesini hayata geçirip, dünya pazarına çıkarmak için gerekli hazırlıklarla meşgul.
İŞLEYEN DEMİR PAS TUTMAZ
Başarılı olma yolunda birçok kişinin aksine evliliğinin dönüm noktası olduğunu söyleyen Yeliz Durgun, her seferinde eşinin kendisini başarabileceğine ikna ettiğini anlatıyor. Çocuk sahibi olmasını çalışmalarının önünde asla engel görmeyerek bir yandan da akademik faaliyetlerini devam ettiren Durgun, iş ve aile hayatını ise şöyle aktarıyor: “Biraz az uyuyordum ama insan bir şeyleri başardığını görünce bütün yorgunluğunu atıyor. Tüm yarışmalara eşim ve kızımla birlikte katılıyorduk. Bir şeyleri başaracağım diye çocuğumu annesinden mahrum bırakamazdım, her süreçte birlikteydik. Bu durum biraz daha fazla çalışmamı gerektiriyordu. Ama bildiğim bir gerçek vardı ki, işleyen demir pas tutmaz.”