KADEM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın Tenzile Erdoğan KAİHL’de Yaptığı Konuşma
Sevgili Gençler,
Kıymetli Hocalarım ve Velilerimiz,
Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum. Bir 28 Şubat’ta daha beraberiz. Bilmiyorum 28 Şubat genç fidanlarımız için ne ifade ediyor? Ama bizim için son derece önemli bir tarih!
28 Şubat ile başlayan dönem, bu ülkenin evlatlarının kendi ülkelerinde var olabilme ve özgürlük mücadelesiydi.
O süreci biz yaşadık, sizler büyüklerinizden dinlediniz. Bizler, bu vatanın evlatları olarak vatanın karşısındaki en büyük tehdit olmakla itham edildiğimiz, kapılardan kovulduğumuz, insan haklarımızın gasp edildiği, sosyal aşağılanmaya maruz kaldığımız, tecrit edildiğimiz, iş bulamadığımız, geçimimizi sağlayamadığımız, zorunlu olarak gurbete gittiğimiz ve senelerce şu cennet vatanın gökyüzünün altında dimdik durabileceğimiz günün hasretiyle beklediğimiz günlerden geliyoruz.
Ve bu korkunç yasaklar sistematik olarak, devlet eliyle, açıktan yapıldı.
Bu okullar ve bu okullara rahatça girip çıkabilmek şu an sizin için alelade bir şey. Ama aslında o dönemi yaşayanların sizlere tırnaklarıyla kazıyarak, nice fedakârlıklarla emanet ettikleri bir miras.
Türkiye dönem dönem çok zorlu imtihanlardan geçer, bu hep böyle olacak. Geçmişimizi unutur ve içinde bulunduğumuz şartların konforunda rehavete kapılırsak, ileride karşılaşabileceğimiz imtihanlarda başarılı olamayız.
Bildiğiniz gibi, 28 Şubat’ı post modern darbe olarak tanımlıyoruz. Seçilmiş hükümetin orduyla ve medyanın verdiği mesajlarla tehdit edildiği, milli iradenin, insanların kim tarafından yönetileceklerine karar verme haklarının koparılarak ellerinden alındığı ve sonrasında hayatların kıyımdan geçirildiği bir dönemdi 28 Şubat.
O zaman gazete manşetlerinde şöyle başlıklar gördük;
- Geriye değil ileriye
- Darbesiz indiririz
- 70 yıllık imajımız güme gidiyor
- Laiklik uyarısı
- Sabır uyarısı
- Ya uy ya çekil
- Rektörler uyardı
- Gerekirse silah bile kullanırız
- Hoca devri bitti
- Ordudan son uyarı
- Tehdidin adı irtica
- İşte şeriatın gerçek yüzü
- Sarık harekâtı
Başörtüsü çağdaş yaşamı tehdit eden bir nefret unsuru haline getirildi. Kuran kursları terörist yuvasıymışçasına lanse edildi. Kimi radikal rejimlerde kadınların maruz kaldıkları uygulamalar bize mal edilerek sıklıkla haber yapıldı. Böylelikle toplumda dindar kesime karşı kötü gözle bakmayı sağlayan bir algı sistematik olarak oluşturuldu.
Eğitim hakkı denen, bir insanın temel insan hakları arasında yer alan, kişilerin hiçbir surette mahrum edilemeyeceği bu hak, kılık kıyafetimizin çağdaşlık içermediği ve demokrasiye tehdit olduğu gerekçesiyle elimizden alındı.
Bunun hiçbir şekilde açıklamasının yapılabileceğini düşünmüyorum. Hiçbir özrün kabul edilebilir olduğuna inanmıyorum. İnsanların hayatları bir gecede karardı. Kaybedilen zamanın, katledilen hayallerin, yaşatılan travmanın telafisi yok.
Bugün dahi 28 Şubat dönemini hatırlatma etkinliklerimizle ilgili eleştirilere maruz kalıyoruz. Bunun bir duygu sömürüsüne dönüştüğünü ve yeteri kadar konuşulduğunu söyleyecek kadar ileri gidenler olabiliyor.
Hollywood henüz II. Dünya savaşıyla veya Holokost’la ilgili film yapmaya doymamışken, bizim bundan yalnızca 22 sene önce vuku bulmuş ve aslında post modern bir soykırım olarak da nitelendirilebilecek yasaklı günlerin deşifresini ve analizini yapmamız çok şey olmasa gerek!
Emin olun yeterince konuşmadık, yeterince anlatmadık, filmini çekmedik, şarkılarını söylemedik. O dönem o zulmü destekleyenler bugün hala pişman değiller, sadece bunu sesli olarak söylemiyorlar. Yani bugün olsa bugün yine aynı zulmü işleyecek insanlar hala varken, Nasıl olur da bizden bunu anlatmamamız beklenir? Anlatalım ki ders alınsın ve aynı hatalara tekrar düşülmesin.
Bugün genç hanımlar olarak şunu unutmayın, dünyadaki her türlü felaketin bedelini en ağır ödeyen kesim kadınlar. 28 Şubat da bu örneklerden biriydi. Her seviyede eğitim alan kız öğrencinin geleceği elinden alındı.
Bugün kadın hakları savunuculuğunun ön sıralarında olan bazı kesimler meseleye bu yönüyle de bakmalılar. İnşallah sizler arayı kapatacaksınız, sizlerin ileride yönetim kademelerinin en tepelerinde, karar verici pozisyonlarda ve her zaman adaletin peşinden koşan kadınlar olmanız dileğimiz.
Nelson Mandela’nın çok güzel bir sözü var; “Özgür olmak, birinin sadece kendi zincirlerini kırması değildir. Başkalarının özgürlüğünü artıracak ve başkalarının özgürlüğüne saygı duyacak şekilde yaşamaktır.”
Bizim dünya görüşümüzde yaşam tarzına müdahale yoktur. Bizim medeniyetimiz farklılıkları bünyesinde barındıran, hoş görüyle yaklaşan, farklı dil, din ve milliyeti tek çatı altında toplama kabiliyetini DNA’sında barındıran bir medeniyettir.
Eğer siz hak ve özgürlükleri yalnızca kendi zümrenize mal ediyor, hak ve özgürlüklerinizin anıtını gasp ettiğiniz başka hayatların çoraklaşmış toprakları üzerine inşa ediyorsanız, aydın değil, sadece zalim ve ikiyüzlüsünüzdür.
İşte tam da şu günlerde bir Fransız spor markasının örtülü koşucuların daha rahat bir örtüye ihtiyaç duymaları üzerine ürettiği bir örtü yüzünden Fransa’da bir kesim ayağa kalktı. Firmayı “ülkelerini işgal eden İslamcıları” güçlendirmekle ve “özgürlükler ülkesinde kadınların esaretini desteklemekle” suçladılar. Firma ürünü piyasadan çekmek zorunda kaldı. Böyle çağdışı bir mobbing, bir saldırı, Avrupa’nın göbeğinde, hem de özgürlük adına yapılabiliyor. Demek Fransızların bir kısmı özgürlükleri sadece kendileri için istiyor? Demek bu insanlar evrensel insan haklarından özgürlüklerden dem vurarak bizlere veya başka ülkelere ahkam kestiklerinde kanmayacağız, asıl dertlerinin bunlar olmadığını bileceğiz.
Tabi ki özgürlüklerin de belli bir çerçeve içinde olması gerektiğini unutmamalıyız… Ve tabi ki kötülüklerle mücadele etmenin özgürlükleri kısıtlamak olduğu yanılgısına düşmemeliyiz… Çünkü biliyorsunuz yeri geliyor terörist faaliyetleri özgürlük diye yutturmaya çalışabiliyorlar. Veya ahlaksızlığı, neslin devamını tehlikeye atan şeyleri özgürlük diye yutturmaya çalışabiliyorlar. Bunlara karşı dik duracağız.
Sevgili hanımlar ve gençler, Yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle şunu da söylemek istiyorum; Kadınların bulundukları her durumu aydınlığa çıkaran, ortamlarını dönüştüren muazzam bir gücü var. 28 Şubat sürecinde de bu gücün tezahürünü gördük. Dolayısıyla lütfen hem kendi hayatlarınız hem de ülkeniz için büyük ölçekli düşünün.
Yaptığınız işler, seçeceğiniz meslekler, kurduğunuz hayaller her zaman bu ülkenin ışığını parlatmak için olsun. Kendi ayaklarınız üzerinde durup, kimliğinize, ailenize ve toplumunuza sahip çıkmaktan ve bu ülke için, bu ülkenin insanları için daha fazla ne yapabilirim diye kendinize sormaktan geri durmayın.
Bu yolda gücünüzü ise önce Rabbimizden, sonra ise sadece çok çalışmanızdan, bilginizden ve çok ahlaklı olmanızdan alırsınız. Başka birtakım kolaycılıklar veya zenginlik, makam vs. bunlar size gerçek güç vermez, tersine daha kırılgan yapar.
Rabbim hepimizi doğru yolunda tutsun.
Bu düşüncelerle hepinizi en içten duygularla selamlıyorum. Rabbim yolunuzu açık etsin, bu güzel ilim yuvasından büyük kazanımlarla ayrılmayı hepinize nasip eylesin. Allah’a emanet olun!