KADEM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın
IV. Uluslararası Öğrenci Çalıştayı Kapanış Konuşması
27 Nisan 2019, İstanbul
Sevgili Gençler,
Hayli yorgun bir gezegende yaşıyoruz. Dünyanın toprakları, suyu, havası kirlilikten ve tüketimden, ruhu ise savaşlardan ve türlü kötülüklerden bitap düşmüş durumda. Etrafımızda gördüğümüz her kötü sonuç, aslında derinlerdeki büyük bir hastalığın semptomu.
Bugün belki de yaptığımız en büyük hatalardan biri, semptomlara odaklanıp esas soruna eğilmiyor olmamız. Bu, beynindeki tümör yüzünden baş ağrısı çeken birinin, sürekli ağrı kesici içip ağrısını dindirmeye çalışmasına benziyor. İşte sürdürülebilirlik felsefesi semptomlara değil, sorunun kökenine odaklanır. Çünkü kaynağa ulaşmazsanız bugün semptomunu susturduğunuz sorun yarın daha da büyüyerek önünüze gelir.
Halbuki bizler sadece kendimizi değil çocuklarımızı, gelecek nesilleri de düşünmek durumundayız. Bu yüzden sürdürülebilir çözümler üzerine yaptığınız bu çalışmalar çok kıymetli. Bugün artık yalnızca bireyler olarak değil, toplumlar olarak sürdürülebilirlik fikrinin, insanlığın tümü için iyilik fikrinin, hakim davranış biçimi haline gelmesine ihtiyacımız var.
Bildiğiniz gibi 21. yüzyılda toplumlar “tüketim toplumu olarak” tanımlandılar. Bu, yaşanılan sanayileşme sürecinde moral değerlerin denklem dışı kalmasının bir sonucuydu.
Sadece insanlara değil, hayvanlara, bitkilere ve hatta cansız dediğimiz varlıklara karşı dahi bir sorumluluğumuz olduğunu, yaratılan herşeyle ilişkimizin belli bir saygı çerçevesinde olması gerektiğini öğreten ahlaki değerlerimizin denklem dışı olduğu bir yaşayıştan bahsediyoruz. Böyle bir yaşayışta ihtiyaçtan bağımsız; hazcılığın, gösterişçiliğin, modanın yönettiği tüketim alışkanlıklarımız sonucunda, Sularımız azalırken, enerjimiz tükenirken, bu durumu ikame edecek kaynaklarımız da bulunmuyor.
Durduğumuz yol ayrımında doğru yolu seçmez ve doğru adımları atmazsak kendi felaketimize doğru sürüklenmeye devam edeceğiz. Çünkü gelecekte bizi tedbiri alınmadığı için yoksulluk, açlık, susuzluk, hastalık, iklimsel felaketler, göçler ve maalesef ki daha çok savaş bekliyor olacak.
Dikkat ederseniz Hollywood’un gelecek temalı filmlerinin genelinde hiç mutlu bir gelecek yok. Uçan arabalar, insanın yerine her şeyi yapan robotlar, son derece ileri bir teknoloji var ama insanlar adeta karanlık bir çağda tüm moral değerlerden uzak yaşarmışçasına resmediliyorlar. Bu distopya gerçeğimiz olmaktan çok da uzak değil.
Özellikle bugünlerde adını sıklıkla işitir olduğumuz dördüncü sanayi devriminin eşiğindeyken bu sefer hızla gelen değişimlerin kurbanı olmamalı, bu değişimin nasıl gerçekleşeceğine biz karar vermeliyiz.
Üzerimize boca edilen kimi suni gündemlere mahkum kalırsak, toplumsal ve küresel sorunlara ve çözümlerine dair kendi önceliklerimizi ve gündemimizi belirleyemezsek geleceğimizin şekillenmesinde karar verici de olamayız.
Tabi susuzluk, yoksulluk gibi konularda çözüm ararken, tüm zorluğuna rağmen, en azından size açıktan engel olmaya çalışan pek çıkamayacaktır. Fakat nice toplumsal, dogma haline gelmiş konu var ki, bunlara dokunmak sizin de haksızca hedefe konmanıza neden olabilir. Bu gibi konularda özellikle dirençli ve dik durmalıyız.
KADEM’de yapmaya çalıştığımız da bu. Kadın sorunlarıyla ilgili özellikle Batı’nın hükmettiği ve tüm dünyada hakim kılmaya çalıştığı söylem ve gündemlere hapsolmadan, o söylemlerden bize uyanı alıp, uymayanı bırakıp, kendi ihtiyaçlarımızı, kendi çözümlerimizi ortaya koymaya çalışıyoruz.
Kadını kapitalizmin bir aracı haline getiren, bu uğurda aileyi önünde engel gören, neslin devamını çeşit çeşit sapkınlıkla tehdit eden, ahlak ve özgürlüğü sadece kendi çıkarları ve hazzı doğrultusunda değerlendiren zihniyetle sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Bununla da kalmıyor, geleneklere yerleşmiş, dinimizle de ahlakla da, kültürümüzle de bağdaşmayan bazı uygulamaların din adına nasıl kadınları da aleleri de çeştli mağduriyetlere ve zulümlere sürüklediğini acı şekilde görüyoruz.
Kadın erkek herkesin öncelikle Allah nezdinde bir kul olduğunu, kadının da erkeğin de tapınacağı, ahirette hesap vereceği tek merciin Allahu Teala olduğunu unutturacak boyuta gelmiş baskın geleneksel uygulamalar ilk başta imanımızı zedeler.
Ailede babanın veya erkeğin kavvamlığını adaletli ve merhametli bir sorumluluk ve bununla beraber gelen haklar boyutundan çıkarıp, merhametsiz ve adaletsiz bir baskı aracına çevirmek ilk başta Allah’ın rızasına aykırıdır.
Hayalimiz, kadının da erkeğin de geleneklerin veya Batı’nın baskısıyla değil, dinimizin ve kültürümüzün getirdiği sorumluluklar ve haklar çerçevesinde yaşadığı, potansiyelini iradesiyle gerçekleştirebildiği, adaletin hakim olduğu bir aileve toplum.
İşte asıl meseleler bu tartışmalar. Yoksa 6284ü de nafaka düzenini de her halde KADEM getirmedi!
O diğer asıl meseleleri tartıştığımız için maruz kaldığımız haksız tüm etiketlemelere karşı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da azimle çalışacağız…
Değerli Gençler,
Mutluluk tek başına yaşanabilecek bir duygu değildir. Etrafınız mutsuz insanlarla çevriliyken sizin şahsi mutluluğunuzun ömrü ancak bir kelebeğin ömrüne denk olabilir. Mutluluk başkaları tarafından da deneyimlenebiliyorsa artan ve kuvvetlenen bir hal olur. Yani mutluluğun sırrı başkasının da mutlu olabilmesini istemek ve bu koşulları hazırlamakta saklıdır.
O nedenle bir dünyanın tüm toplumlarında eğitim seviyesi ve refah ne kadar artarsa şiddet o kadar hızla son bulur. İşte bizler bu nedenle mutlaka binmeye çalıştığımız kurtarma botuna herkesin bindiğinden emin olacağımız projeler gerçekleştirmeliyiz.
Ve bu çaba kültürler ve medeniyetler arasında bir işbirliği halinde gerçekleştirilmelidir. Konu dünyanın geleceği olduğunda ülkeler arasındaki sınırlar yapaylaşır, önemini yitirir. Çünkü son tahlilde dünya herkesin yuvasıdır.
Herkes için yaşanabilir bir gelecek inşa ederken anlamamız gereken bir diğer konu da, aslında bugün burada tartışılacak olan konuların her birinin eşit öneme sahip olduğu. Yani eğitimin çevre meseleleriyle, cinsiyet adaletinin ekonomik kalkınmayla, yoksullukla mücadelenin sağlıkla doğrudan ilişkili olduğunu anlamamız ve her probleme eşit kuvvetle yönelmemiz lazım.
Kadınları güçlendirmeden ekonomik büyümeden, sıfır atık kültürünü oturtmadan enerji kaynaklarının korunmasından, nitelikli eğitim sağlamadan çevre krizinin önlenmesinden bahsedemeyiz.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin gerçekleştirilmesinin yalnızca siyasilerle değil, siz gençlerle yakalanabileceğine inanıyorum. Size ait olan bir gelecek için sesinizin gür çıkması gerektiğini düşünüyorum.
Dünyanın yenilenebilir enerji kaynaklarına olduğu kadar dünya genelinde yaşanan ve hepimizin geleceğine tehdit oluşturan sorunların giderilmesinde sizin enerjinize de ihtiyacı var. O yüzden geleceği size ait olan bu dünyanın daha fazla örselenmesine izin vermeden işe koyulmak için kolları sıvayacağınıza yürekten inanıyorum. Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum.