Dijital Çağda İnsan Kalmak
Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu

Çok hızlı değişen, kendi içinde kontrol ve müdahaleye kapalı gibi görünen dijital mecra, toplumsal hareketlerin gelişimi, tüketim alışkanlıkları, dil ve sosyalleşme biçimi gibi toplumların iletişim ve davranış şekillerinde ciddi dönüşümleri de beraberinde getirdi. Başka bir ifadeyle dijital çağ kendi kültürünü üretti. Bu yeni kültürde bilgi ve alışkanlıklarımız, günlük hayatı idame noktasında dahi zaman zaman yetersiz kalıyor. Sosyal hayatı yeni bir biçimlendirmeye tabi tutan dijital mecralar, bireysel düzeyde de yeni beceriler kazanma ve bu becerileri doğru ve aktif kullanabilmeyi gerektiriyor. Sosyal becerilerimiz ekranla zaman geçirdiğimiz ölçüde çalışırken, önceki nezaket ölçütlerimiz kimi zaman “sosyal sakarlık” olarak karşılık bulabiliyor. Cümlenin yanına iliştirilmeyen bir emoji, takibe alınması ve beğenilmesi gerekenler, kelimeleri kısaltmadan yazmaya engel sınırlamalar, muhatabın insan olmadığı ve konuşarak asla çözemeyeceğimiz işler için indirilmesi gereken uygulamalar, her an ulaşılabilir olma baskısı, TT olamayan hadiselerin görünmezliği gibi pek çok yeni mesele ve sorunla tanışıyoruz. Telefonsuz kalma endişesi ve gündemi kaçırma korkusu arasında sıkışan insan bugün, yalnızlık ve teknoloji bağımlılığı gibi problemleri en üst seviyede yaşıyor.

Dünya her yönüyle dijitalleşiyor. Bu dünyanın neye karşılık geldiğini, etki alanını ve gücünü anlamak, imkânlarından ve nimetlerinden faydalanmak kadar önemli. Bugün kullandığımız makine ve cihazların, bilgisayar ve akıllı telefonların da içinde olduğu tüm gelişmiş teknolojilerle birlikte değerlendirip bu yeniliklerin insanın hayat standardını yükselttiği ve günlük yaşantımızı önemli ölçüde kolaylaştırdığı gerçeğini de gözetmemiz gerekiyor. Teknolojik yenilikler hayatımızın hemen her alanını kolaylaştırırken, dijital çağda yaşanan gelişmeler, hayalimizin ötesinde imkânlar sunabiliyor. İnternet sayesinde bilgiye ulaşma imkânı ve gücü de keşfedilmiş oldu. Dijital ağlar ve online uygulamalarla, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak daha mümkün hale geldi ve dijital öğrencilikle eğitime yeni bir alan açıldı. Sanayi alanında kapasite ve hız artırımı, dijital girişimcilik ve dijital istihdam gibi yenilikler ekonomiye katkı sağlarken, ameliyat yapabilen akıllı robotlar, görüntüleme ve tanı koyma sistemleri gibi sağlıktaki teknolojik gelişmeler, insanın hayat kalitesini artırma noktasında önemli bir yerde duruyor.

Kişinin sanal ortamda ziyaret edebileceği bir kütüphaneden istediği kitabı seçip okuyabilmesi, dünyanın herhangi bir ülkesindeki müzeyi ziyaret edebilmesi ya da bulunduğu yerden eğitime ve iş hayatına dahil olabilmesi, dijital çağın nimetlerinden sadece birkaçı. Sanayiden ticarete, eğitimden bilime kadar hemen her alanda insana hizmet veren bu dijital sistem, gerçeklerle bağın kopmadığı, sorumluluk bilincinin unutulmadığı ve teknolojiden kaynaklanan fırsatların insanileştiği ölçüde faydalı olacaktır.

Bütün bu imkanlar şüphesiz beraberinde yeni soruları da getiriyor. Bugün, internetin sanal dünyasında hayali kimlikler yaratan, çevrimiçi ve çevrimdışı yaşamlar arasındaki sınırların bulanıklaştığı bir dönemden geçmekte olan insanın, yeni kimlik tanımının ne olacağı sorusu bunlardan sadece biri. Bu mecraların gerektiğinde insanı görünmez yapabilme illüzyonu kişilere, her türlü insani ve ahlaki değer ve nezaketten uzak, yüzünü ve kimliğini görmeyen/bilmeyen muhatabına karşı sınırsız söylem hakkına sahip olduğu şeklinde tehlikeli bir rahatlık da sağlıyor. Bu rahatlığı besleyen ve gerçek dünyaya alternatif olarak sunulan “sanal” ortamda kişi, sahici olmayan bir söylem ve davranış biçimiyle tanışıyor. 

Dijital çağın getirdiği etik ihlaller görmezden gelinemez

Uygunsuz ve zararlı içeriklerin beğeni ve takip oranlarının yüksek olması, kişilerin bilgi ve görüntülerini, video ve içeriklerini sansürsüzce paylaşmasını da teşvik ediyor. İnternette dolaşım imkânı artan gençler, özgürlük kavramını kuralsızlık olarak kodlayan büyük bir dünyanın içinde azımsanmayacak ölçüde zaman geçiriyor.

Tartışmaların üstün gelme ve alt etme odaklı sürdürülmesi, dijital mecrayı görünmek ve beğenilmek için kullananların her türlü paylaşımı mubah kabul etmesi ve troll kimliklerin denetimsiz saldırıları, bu mecrayı iyi niyet ve amaçlar için kullanmak isteyen katılımcıları zorluyor. Muhatabına aynı kötü üslupla karşılık vermeyen, tartışmada üstünlük sağlamak için hakarete başvurmayan kişiler ise, ne yazık ki zayıf ve yetersiz olarak görülüyor. Meseleler çoğu zaman yanlış ve komplocu bakış açısıyla, abartılarak, çarpıtılarak kolayca manipüle edilebiliyor. Tartışılan konular siyah-beyaz zıtlığında karşılanırken, her itiraz polemiğe, her polemik saldırıya dönüşebiliyor. Bilgi ve donanım eksikliğine rağmen, konularda uzmanlarından daha çok fikir ve söz sahibi olan kişiler, nesnel bilgiye ve görüşlere kapalı. Bu da hakikatten uzaklaşmak ve sonunda da hakikati değersizleştirmek gibi tehlikeli bir sonuç doğuruyor.

Bugün, hakikatin değersizleşmesi durumunu tam olarak karşılayan “post-truth” (hakikat ötesi) kavramı, dijital çağdaki yeni etik tartışmaların odağında yer alıyor. Etki alanı dijital mecrada çok geniş olan bu kavram, hakikati kasten çarpıtarak duygu, düşünce, bilgi ve söylemi, gerçeğinden koparıyor. Kurgu vakalar ve tasarlanmış gerçeklerle insanları kolayca manipüle ederek her türlü kaos ortamını oluştururken, üretilmiş olan gerçeğin kabul görüp kitleler tarafından yayılmasını sağlıyor. Çünkü hakikat ötesi söylemler basit, çekici, oyalayıcı, öfkeden beslenen ve kitlesel dalgalanmalar oluşturma gücüne sahip. İnsan aklıyla oynayarak nesnel bilgiyi, algı ve duyguyla değiştiren, kurgulanan yeni gerçeğe doğruluğu, dürüstlüğü ve samimiyeti feda eden, rasyonellik, sağduyu ve makullük gibi özellikleri etkisizleştiren bu büyük organizasyonun karşısında durmak, ancak sağlam bir bilincin ve eleştirel düşüncenin beslenmesiyle mümkün olabilir.

Firmalar ve kurumlar, bireylerin ürün, hizmet ve içerik tüketim süreçlerini sürekli izleyerek bu aşamaları kolayca yönlendirebiliyorlar. Kişilerin seçim ve kararlarına, satın alma davranışlarına ve zihinsel dünyalarına etki edebiliyorlar. Dijital medya, dünya nüfusunun yarısından fazlasının alışkanlıklarını, ilgi ve beğenilerini, konuşma ve yazı dilini, giyim ve hayat tarzını değiştirerek, paket bir tektip insan servis ederek, ortak kültür oluşturma yolunda hızla yürürken, bir yandan da bu yolda gördüğü her şeyi, her sesi, her kelimeyi kayıt altına alıyor. Şifreler ve kodlarla sözde koruma altına aldığı gizli ve mahrem alanlar, tüm yazışmalar ve paylaşılanlar “büyük veri” (big data) tarafından kaydediliyor. Kişisel hesap rahatlığıyla paylaşılan fotoğraflar, silindiği öngörülen içerikler, özeli olduğu düşünülen telefon hafızaları, şifreli olduğu güveniyle kullanılan sosyal medya hesapları aslında erişime, kullanıma ve tasarrufa açık.

Çocuklarımıza gördüğü kötü, çirkin bir şey karşısında başını çevirmek, kötüyü örtmek güzeli ortaya çıkarmak ilkesini öğretirken, artık eğitimin de bir parçası haline gelen bu mecralarda kötüye nasıl bakmayacaklarını, hangi çirkini nasıl örteceklerini anlatma noktasında zorlanıyoruz. Dijital çağ, aile modelini ve anne babalık rollerini de yeniden şekillendiriyor. Geleneksel toplum yapısında aile büyükleri bilgi ve tecrübe aktarımı noktasında yol gösterici iken, dijital çağda kişinin bilgiye kolay yoldan ve hızlıca ulaşıp kendi tecrübesini edinebiliyor olma yani başkasına ihtiyaç duymama hali, bireyde büyük bir yalnızlaşma sorununu da beraberinde getiriyor.

Nitelikli bir dijital medya okuryazarlığı bu çağın olmazsa olmazı

Yaşadığımız dönüşüm, problemlerini tespit edebilme noktasında dijital çağı iyi tanımak, o dünyanın içindeki yerimizi ve duruşumuzu da tayin etmek ve sağlamlaştırmak zorunda olduğumuz gerçeğini gösteriyor. Şahit olduğumuz bir diğer gerçek de, nitelikli bir dijital medya okuryazarlığının bu çağda elzem olduğu.

Çünkü dijital medya okuryazarlığı becerisini kazanmak, mahremiyet, etik kurallar, özgürlük sınırları, internet hukuku, bilgi üretimi ve içerik yönetimi, dijital medyanın dili ve ürettiği kavramlara da hâkim olmak demek. Teknolojiyi doğru ve etkin kullanabilmek sorumlu, eleştirel ve katkı sağlayan bir bakış açısı edinmek anlamına geliyor. Bugün kullandığımız teknolojilerin ve yanı başımızdaki yeniliklerin psikolojik ve sosyolojik etkilerine daha yakından bakmak, dijital çağda toplumsal hayatın yeni pratiklerinin geleceği nasıl şekillendireceğine, manevi ve kültürel değerlerimizi nasıl koruyacağımıza yönelik fikir ve yol haritasına sahip olmak demek.

Devletin uygun ve etkili politikalar geliştirmesi başta olmak üzere, aile okul ve öğrencileri kapsayan eğitim programları, dersler, yayınlar ve etkinliklerle dijital okuryazarlığın desteklenmesi,  bilinçlendirici içeriklerin üretilmesi gibi çalışmaların yaygınlaşması gerekiyor. STK’lar, eğitimciler ve ebeveynler, bu alandaki sorunları yok saymaya değil, öğrenmeye, anlamaya ve tedbir almaya yönelik bir gayret içinde olmalı. Çünkü içinde bulunduğumuz bu iletişim/bilgi çağında tüm fertler dijital dünyanın ürettiği mesaj ve içeriklerin hedef kitlesi.

Akıl ve ahlak dijital çağın hem kurucu hem de kurtarıcı kavramlarıdır

İnsan dijital çağın nesnesi değildir. O bu dünyanın öznesi, kurucusu ve yöneticisidir. Kişiler yaradılıştan gelen, adalet ve hakikat arayışını korumaya gayret ederlerse, bugün iletişim alanında yaşanan olumsuzluklar büyük ölçüde azalacaktır. Bunun için de sosyal medyada eleştirinin ayırıcı, kutuplaştırıcı yönünü değil, yapıcı yönünü ön plana çıkararak konuşma ve tartışma adabını güçlendirmemiz gerekiyor. Dijital platformları insanileştirmek ancak bununla mümkün olabilir.

Ezcümle doğru, ahlaklı ve adaletli olmak, görünür ya da görünmez olmakla, bilinir ya da gizli kalmakla değişmeyen, kişinin her şart ve durumda sahip olması ve koruması gereken asli özelliklerdir. Kişi, içinde var olduğu her yerde insan olabilmek ve insan kalabilmekle yükümlüdür. Ekran arkası, klavye gerisi, isimli isimsiz fark etmez, insan söylediği kadardır ve söylediğinden her daim sorumludur.

Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi

 

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top