KADEM Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu
AKŞAM Gazetesi Röportajı

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmasını KADEM nasıl değerlendiriyor?

KADEM’in İstanbul Sözleşmesi ile ilgili kanaati değişmedi. Bunu kamuoyuyla da paylaştık. İstanbul Sözleşmesi Mayıs 2011’de Avrupa Konseyi’nin ve taraf devletlerin imzaladığı bir sözleşmedir. İlk imzacısı da Türkiye’dir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede bir çerçeve metin olması itibarıyla bizim iç uygulamamızda da karşılığı vardır. Ancak sözleşme sürecinde Türkiye’de farklı bir tablo oluştu. İstanbul sözleşmesine taraf başka ülkelerde de benzer tartışmalar yaşandı. LGBT aktivizmi denilen ve küresel sermaye tarafından da desteklenen lobilerin kendi tercihlerini bir norm olarak dayatması ve Sözleşmeyi de buna araç yapma gayretleri oldu. Bakın burada cinsel yönelimi farklı olan kişilerin temel hak ve özgürlüklerine sahip olmalarından bahsetmiyoruz. Zaten anayasamızda herkes hiçbir ayrım gözetilmeksizin temel hak ve özgürlüklere sahiptir. Sözleşme, şiddeti önleme bağlamından koparılarak yoğun tartışmaların odağına dönüştürüldü. Bu durum neticesinde hükümet imzasını çekti.

Ama şunu ifade etmemiz lazım. Sözleşme olsa da olmasa da biz kadın hakları ve kadına şiddetle mücadele noktasında aynı noktadayız. Sözleşmeden çekilmek, ne kanunlara ne de uygulamaya olumsuz etkide bulunabilir. KADEM için önemli olan, bu sürecin sağlıklı bir biçimde devam etmesidir. Yani kadına yönelik şiddetle mücadele, kadın haklarının geliştirilmesi, kadınların sosyal, ekonomik, siyasi, her yönden toplumun aktif unsurları olması konularında desteklenmeleri ve eksikliklerin giderilmesidir. Uluslararası anlamda da iç hukukta da yasalar değişir, yasalar dönüşür, sözleşmeler değişir, yeni sözleşmeler imzalanır. Bunlar doğal süreçlerdir. Aslolan bu süreçlere hatalı anlamlar yüklememek. Türkiye’nin kadına yönelik şiddetle mücadele süreci yeni değil. İstanbul Sözleşmesi’nden daha eski ve gelişerek devam eden bir süreç.

Sözleşmeyle ilgili tartışmalar var malum. Bazı kesimler bu sözleşmenin muhafazakâr aile yapısına zarar verdiğini, boşanmaların önünü açtığını ya da LGBT’nin bir şekilde meşru zemin kazanmasına yol açtığı söylüyor. Siz bu tartışmaları nasıl yorumluyorsunuz?

Meşru zemin hazırladığı kanaatinde değiliz. Sadece bu iddiayla sürdürülen tartışmalar, sözleşmeyi kendi bağlamından çok kopardı. İstanbul Sözleşmesi’nin Türk aile yapısını olumsuz etkilediği ve şiddeti artırdığı yönünde de itirazlar var. Biz şunu ifade ediyoruz: Bir hukuk metni, ister yasa olsun ister uluslararası sözleşme olsun sonuç itibariyle bir vaka sonucunu düzenler. İstanbul Sözleşmesi açısından baktığımızda, sözleşmenin imzalanması Türk aile yapısını bozdu demek hem insan tabiatına hem sosyolojiye aykırı. Türkiye’nin son 15-20 sosyolojik dönüşümüne baktığımızda köyden kente göç, nesiller arası eğitim düzeylerindeki farklılıklar, ekonomik gelişmeler gibi çok farklı parametreler görürüz. Dolayısıyla insanların ve toplumun dönüşümünü, farklılaşmasını sadece bir sözleşmeye bağlamak yanlış olur. Sosyal yapı sadece bir hukuk metni ile şekillenecek kadar tekdüze bir yapı değildir.

KADEM olarak Türkiye’nin bu sözleşmenin feshini destekliyor musunuz yoksa karşısında mısınız?

Bu soruyu cevaplamaya, KADEM’in önceliğini ve kuruluş amacını hatırlatarak başlamak isterim. Bizler kadının insanlık onurunu teslim etmek üzere savunuculuk yapan bir sivil toplum kuruluşuyuz. Aynı özden yaratıldığına inandığımız kadın ve erkeğin adil bir düzlemde hayatını sürdürebilmesi ve kadının hiçbir gerekçeyle haksızlığa ve şiddete uğramadığı bir dünya için mücadele ediyoruz. Her zaman ifade ettiğimiz gibi, bu yolda kanunlar, sözleşmeler, hukuki metinler birer araçtır. Biz, kadına yönelik şiddetle mücadele noktasında mevcut yasal enstrümanları doğru ve etkin kullanmak gerektiğini söylüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ne yaklaşımımız da böyle. İstanbul Sözleşmesi bir uygulama metni değil. Hem Türkiye açısından hem taraf diğer devletler açısından sadece bir çerçeve metin. Sözleşme diyor ki: “Kadına yönelik şiddetle mücadele noktasında gereken şunlar şunlar var. Bunları bunları yap, bunlarla ilgili eksiklerini tamamla.” Siz de bir taraf devlet olarak mevzuat olarak ve uygulama olarak eksikliklerinizi tespit edip bunları tamamlıyorsunuz. Biz İstanbul Sözleşmesini işte tam da bu noktada, kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik artıları nedeniyle önemsiyorduk. Sözleşmenin varlığı ya da yokluğu, bizim durduğumuz yeri de kadın haklarını savunma misyonumuzu da değiştirmez. İstanbul Sözleşmesi’nin zaten asıl talihsizliği bize göre bu tarafgirlik ve karşıtlıklar arasında kalması oldu.

KADEM, LGBT+’ye nasıl bakıyor?

Türkiye’de bu konu ilk kez İstanbul Sözleşmesiyle ortaya çıkmadı. Tarihte öteden beri olagelmiş bir konu. Bu anlamda biz her insan gibi farklı cinsel yönelimleri olan bireylerin de temel hak ve özgürlükleri, yaşam hakkı, çalışma hakkı gibi her türlü insanî hakkının teslim edilmesi gerektiğini düşünüyoruz ancak LGBT dünyada özellikle son yıllarda bireysel yönelim olmaktan çıkmış ve ideolojik bir dayatmaya dönüşmüştür. Bunu da görmemiz lazım. Kadın erkek tamamlayıcılığı, bunun ne kadar varoluşsal ve temel bir dinamik olduğu ortadadır. Neslin ve nesebin korunması için, sağlıklı çocuklar yetiştirilebilmesi için doğal ve sağlıklı aile ortamının korunması elzemdir.

Bundan sonra kadınların haklarını koruma noktasında nasıl bir yol izlenecek? Mesela hazırlanacağı söylenen Ankara Sözleşmesine bir katkınız olacak mı?

Az önce de ifade ettiğimiz gibi İstanbul Sözleşmesi, uygulama metni değil sadece bir çerçeve çiziyor. İlgili ülkeler kadına yönelik şiddetle ilgili düzenlemeleri kendi iç hukuklarında yapıyorlar. Türkiye de İstanbul sözleşmesinden önce de sonra da kadına yönelik şiddetle mücadele noktasında iç hukukunda önemli düzenlemeler yaptı. İnanıyoruz ki bundan sonra da yapmaya devam edecek. Bu güne kadar iç hukuktaki kadınlar lehine hiçbir kazanımdan geri adım atılmayacağına ve uygulamanın daha da iyileştirileceğine inanıyoruz. Bu çalışmaların bizzat takipçisi olacağız. Ankara Sözleşmesi konusunda ise bize ulaşmış bir çalışma ya da katkı talebi yok ama olursa tabii ki bu konudaki tecrübemizi ortaya koyarız. Zaten bu güne kadar İstanbul Sözleşmesi sürecinde de şimdi de uygulamada gördüğümüz tüm eksiklikleri, nasıl daha iyisinin yapılabileceğini, kadınların sosyal, ekonomik anlamda desteklenmesi ile alakalı düşüncelerimizi hem kamuoyuyla hem ilgili birimlerle paylaşmıştık. Bundan sonra da aynı titizlik ve şeffaflıkla ihtiyaç gördüğümüz her noktada katkı sunmaya devam edeceğiz.

8 Mart Kadınlar gününde kadın haklarına dair bir bildirge ilanınız oldu. Bu bildirgeyi kaleme almaktaki amacınız neydi?

KADEM olarak bizim mücadelemiz kadının insanlık onurunun korunduğu ve teslim edildiği bir dünya içindir. . Sloganımız “Varoluşta Eşitlik, Sorumlulukta Adalet”. Kadının sadece şiddetten korunması yeterli olamaz. Kadınlar her alanda yaratılıştan gelen haklarını kullanabilmeliler. Ama görüyoruz ki en temel haklarda bile anlaşmazlıklar var. Bu hakların artık tartışma konusu olmaktan dahi çıkması gerekir. Bildirgemizi yazmaktaki temel amacımız buydu. Bizim hedefimiz, kadınların ruh ve beden sağlıklarının, inançlarının, nesil ve mülkiyet haklarının teminat altına alındığı bir toplumun inşa edilmesi. Sadece ülkemizde değil bütün dünyada bu temel haklara sahip olabilmeli her kadın. Hazır yeri gelmişken, bu bildirgemizi imzamı atarım adlı bir kampanyayla imzaya da açtık. http://imzamiatarim.com/ adresinden okuyabilir ve imzalayabilirsiniz.

KADEM hali hazırda kadınlar için ne gibi çalışmalar yapıyor?

Bizim çalışmalarımızı teorik ve pratik olarak iki başlık altında toplayabiliriz. Teorik çalışmalarımız zirveler, kongreler, akademik yayın organımız Kadın Araştırmaları Dergisi, şiddetten eğitime kadına ilişkin her konuyu masaya yatırdığımız toplantılar, paneller, çalıştaylar olarak sıralanabilir. Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonunun her yıl 8 Mart‘ta yaptığı etkinlikler var, malum bu yıl çevrimiçi gerçekleşti. BM’nin bu toplantılarına her yıl aktif olarak katılıyor, etkinlikler düzenliyoruz. Bu hafta bir konferans ve bir panelle katıldık bu etkinliklere. Pratikte yaptıklarımıza gelince… Uygulamada en temel çalışmamız hak savunuculuğu, mağdur savunuculuğu. Mağdur kadın, çocuk ve ailelere hukuki destek veriyoruz. Kadınlara hayatın farklı alanlarındaki yasal haklarını öğrettiğimiz eğitim çalışmamız devam ediyor. “İnovasyonda Kadın” projemiz iş hayatına atılmak isteyen ve bir fikri olan, inovatif buluşu olan genç kadınlara destek olduğumuz ve onları uluslararası arenalara taşıdığımız çok önemli bir çalışma. Yine “Geleceğe İşbaşı” projesi yetiştirme yurtlarında büyüyen genç kızlarımıza yurttan ayrıldıktan sonra hayata başlama aşamasında uyum ve iş sahibi olma noktasında destek olduğumuz bir proje. Mülteci kadınlarla ilgili Mülteci Kadınlar Merkezimiz var. Onlara hem Türkçe öğrenme hem de entegrasyon sürecinde destek oluyoruz. Sosyal medyada farkındalık oluşturma çalışmalarımız aralıksız sürüyor. Bunun gibi pek çok aktif çalışmamız halen devam ediyor.

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top