KADEM Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu’nun
Milliyet Gazetesi’ne Verdiği Röportajın Tam Metni

1- KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği)’in genel hatlarıyla bir portresini çizecek olsanız nasıl tanımlarsınız?

KADEM, (Kadın ve Demokrasi Derneği) kadın hakları savunuculuğu yapmak ve kadının insanlık onurunu teslim etmek adına faaliyetler yürüten çok yönlü bir kuruluş. Kadın sorunlarıyla ilgili akademik çalışmalar ve farkındalık projeleri yürüten, eğitimler ve destek hizmetleri veren bir dernek ve vakıfız. Mağdur kadınların davalarında gönüllü avukatlarımızla gerekirse müdahale talebinde bulunarak destek veriyoruz. Yasal ve sosyal haklar, İslami çerçevede kadın erkek ilişkileri, kadına yönelik şiddet gibi konularda ücretsiz eğitimler veriyoruz. Altı ayda bir çıkan hakemli akademik dergimiz ve her yıl gerçekleştirdiğimiz akademik kongrelerimizle akademide kadın konusunda farklı seslerin de duyulması için çalışıyoruz. İki yılda bir gerçekleştirdiğimiz uluslararası zirvemizle tüm dünyadan alandaki uzmanları bir araya getiriyoruz. Bunların yanında İstanbul’da yürütülen faaliyetlerimizi daha çok kadına ulaştırmak adına 48 ilde bulunan temsilciliklerimiz ile kadınların ihtiyacına göre sahada çeşitli projeler yürütüyoruz.

2-İstanbul Sözleşmesi Türkiye’nin 2011’de ilk imzacısı olduğu ve 2014 itibarıyla yürürlüğe giren bir sözleşme. O dönemin şartlarında hangi ihtiyaçlara cevaben hayata geçirildi?

Şiddet yeni bir problem değil, binlerce yıldır mevcut, ve maalesef çok yaygın bir sorun. Türkiye’de ve dünya genelinde kadına şiddet tablosuna baktığımızda görülen şu ki, kimi zaman bu oranlar düşüşe geçse de tamamen ortadan kaldırmak henüz mümkün olamamıştır. 2011’de ve öncesinde de olduğu gibi şiddet hep vardı. Fakat şiddetle mücadelede spesifik bir alana odaklanan böyle bir çalışma bulunmuyordu. İstanbul Sözleşmesi bu anlamda uluslararası arenada kadına yönelik şiddet, ev içi şiddet, aile içi şiddetle alakalı bir metin olması sebebiyle öncü bir çalışma. O dönemin sıkıntılarından yola çıkarak ihtiyaca binaen imzalanmıştır.

3-Bugün bu ihtiyaçların ortadan kalktığı söylenebilir mi?

Maalesef bunu söyleyemiyoruz. Kadına yönelik ve aile içi şiddet devam ettiği sürece, şiddetle mücadele etmeyi hedefleyen bir takım hukuki metinlere ve tavizsiz uygulamalara her zaman ihtiyaç duyduğumuz bir gerçek. Bu noktada günümüz şartlarına uygun şekilde kadına yönelik şiddete karşı kararlılıkla topyekûn mücadele edilmeli ve kadın cinayetlerinin önüne geçilmelidir. Diğer yandan, şiddet sadece yasa yapıp kanun çıkarmakla çözüme kavuşturulacak bir mesele değil. Çok daha kapsamlı bir mücadele metodu geliştirmek gerekiyor. Şiddet konusunda insanların zihniyetini değiştirmek büyük önem taşıyor. Kadın cinayetleri ve kadına şiddet konusunda kanunlarla birlikte hareket ederek bu işin eğitim, ekonomik, politik ve sosyal ayağını da takip etmeliyiz. Ancak bu şekilde ele aldığımızda bu mesele çözüme kavuşabilir.

4-İstanbul Sözleşmesi sayesinde elde edilen ve Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) olarak en çok önemsediğiniz somut kazanım ne?

İstanbul Sözleşmesinin en önemli çıktısı, şüphesiz kadına yönelik şiddetle ilgili çıkardığımız 6284 sayılı yasamız. Bu kanun şiddeti önleme noktasında sözleşmeden daha ağır yaptırımlar içermekte. O sebeple 6284 sayılı kanunumuzu çok önemsiyorum. Uygulamada bazı eksiklikler olmakla birlikte bu kanun sayesinde şiddet ve kadın cinayetleri konusunda dünyadaki pek çok ülkeye nazaran daha iyi bir yerde olduğumuzu söyleyebilirim. Ancak elbette bu konuda daha çok çalışmalı ve toplumdaki zihinsel dönüşümü hep birlikte sağlamalıyız.

5-2014’ten bu yana yürürlükte olan bir sözleşme sizce bugün neden tartışmaya açıldı?

İlk çıkış noktasını gerçekten biz de bilmiyoruz, fakat ciddi bir provokasyon ve siyasi rant devşirme çalışması olduğu aşikâr.

KADEM’in başından beri, daha sözleşme ile ilgili hiçbir açıklamamız yokken, sözleşmenin imzacısı veya “yılmaz savunucusu” gibi gösterilmesi niyette bir bozukluk olduğunun göstergelerinden biri.

Nafaka, velayet, erken evlilik vb. konuların da, aslında ilgisi olmadığı halde sözleşme potasına sokularak, bu şekilde adeta mevzi kazanma cabası da yine iyi niyetten uzak bir girişime işaret ediyor.

Sosyal medyada bu konudaki tartışmaların mantık ve analitik düşünceden uzak, sosyal gerçekliklerden tamamen kopuk ve edep dışı bir üslupla, muhataba sürekli hakaretler savurarak sürdürülmesi ise başlı başına toplumumuzda insanların birbirine düşürülmesi için gayret edildiğini gösteriyor.

Biz tüm bunlara rağmen bu provokasyonlardan samimi olan eleştirileri ayırma ve değerlendirme çabasında olduk.

6-Bir araştırma, toplumun yüzde 51‘inin Sözleşme ’ye dair bilgisinin olmadığını ortaya koydu. Bununla birlikte Sözleşme ‘ye yönelik en sık dile getirilen eleştiri aile yapısını bozduğu ve eşcinselliği özendirdiği iddiasına dayanıyor. KADEM’in bu iddialarla ilgili olarak yanlış anlaşılmaları gidermeye yönelik detaylı bir açıklaması da oldu. Bu iddialar ve genel tablo, Sözleşme’nin içeriği ve toplumdaki algılanışıyla ilgili size neler düşündürdü?

Sözleşmeyle ilgili tartışmalar metindeki bazı kavramlarla ilgili. Tartışma da bu kavramlar üzerinde yoğunlaşıyor. Sözleşmenin 4. maddesinde geçen “cinsel yönelim” kavramı şiddet ile mücadelede hiç kimseye ayrımcılık yapılmamasını, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelime dayalı şiddetin ortadan kaldırılmasını amaçlıyor. Bağlama baktığımızda bu böyle yani. Sözleşme, üçüncü bir tür oluşturma ya da LGBT’yi hukuksal bir zemine oturtmak gibi bir hüküm taşımamakta. Ancak şurası da bir gerçek ki özellikle eşcinsel gruplar sözleşmenin bu maddesi üzerinden çarpık yorumlarla kendilerine alan açma gayreti içindeler. Bunu da görüyor ve bunu da kabul etmiyoruz. Bu manada bundan 1 sene evvel yaptığımız basın açıklamamızda sözleşmeye şerh düştüğümüz noktalar olduğunu açıklamıştık. Bunu önemli görüyoruz.

Dilimize “Toplumsal Cinsiyet” olarak çevrilen “Gender” kelimesi de tartışmanın başka bir başlığını içeriyor. Gender tabiri, kültürün ve toplumların kadın ve erkekten beklediği roller anlamına gelir. Ve elbette bu beklenti her zaman adil bir şekilde cereyan etmez. Toplumdan topluma fark etmekle birlikte, söz konusu rollerin çoğunlukla kadının aleyhine bir beklenti oluşturduğunu da ifade etmek gerekir. Bu anlamıyla baktığımızda “gender” tabiriyle bizim Dernek olarak bir sorunumuz yok. Ancak bu terimi zamanla “cinsiyetin toplum tarafından oluşturulduğu, belirlendiği” şeklinde yorumlayanlar oldu. Tartışma da buradan başladı aslında. Sözleşmede geçen bu tabiri, cinsiyetin toplum tarafından oluşturulduğu anlamıyla okuyan kişiler Sözleşmenin, hem cinsiyeti hem de aile yapısını bozduğunu iddia ediyor.

Diğer bir eleştiri sözleşmenin 12. maddesi ile ilgili. Bu maddeyle ortadan kaldırılmak istenen, kalıp ön yargılar, kadını aşağılayan, onu ikinci sınıf olarak gören adetlerdir. Bazı adet ve geleneksel uygulamalar kadınları ve kız çocuklarını şiddete ve cinayete maruz bırakmakta. Kan davaları, töre uygulamaları, namus cinayetleri vs… Bu maddenin amacı toplumdaki kültürel aktarımın önemli bir basamağı olan gelenek ve göreneklerimizi ortadan kaldırmak değil, şiddeti olumlayan anlayışı ortadan kaldırmaktır.

7-KADEM’in ilgili açıklamasında “Sevgi, saygı göstermeyip şiddete başvurup bir tarafa zulmedilen bir ilişkide artık aileden bahsedemeyiz” deniyor. KADEM’in aile tanımında şiddet bir kırmızı çizgi midir?

Elbette. Şiddetin olduğu yerde huzur, güven ve sağlıklı bir aile ortamından söz edemeyiz. KADEM olarak yapmaya çalıştığımız hem kadının hem erkeğin hak ve sorumluluklarına vakıf olduğu, aile içi ilişkilerin sevgi, saygı, merhamet üzerine kurulduğu bir aile yapısının oluşumuna destek vermektir. Kadınla alakalı yapmış olduğumuz çalışmalar aynı zamanda aile kavramının güçlenmesi anlamına da geliyor. Çünkü kadınların aile içinde maruz kaldığı mağduriyetler giderilirse, aile meselelerinin daha kolay bir şekilde çözüme ulaşabileceğini düşünüyoruz. Diğer türlü kadınların yaşadığı her türlü mağduriyet çocuklara da sirayet ediyor ve geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımız travmalarla boğuşmak zorunda kalıyor.

8-Sözleşme’den çekilmenin söz konusu olabileceğini düşünüyor musunuz? Bu yönde bir karar alınması halinde KADEM’in tutumu ne olur? Bunu kadınlar adına bir kayıp olarak nitelendirir misiniz?

Sözleşmeden çekilip çekilmeme noktasında bizim bir fikrimiz yok. O karar devletin kararıdır. Biz salt sözleşmeye değil genel manada kadına yönelik şiddeti önlemeye odaklanmış bir STK’yız. Tabii ki bütün yazılmış toplumsal metinler gibi İstanbul Sözleşmesin’de de değişmeye açık yerler olabilir. Avrupa Konseyi, şiddet noktasında ülkelere iç hukuka göre düzenlemeler yapma imkânı sunuyor. Sözleşmeden çıkma yolunu tercih etmeden evvel düzeltme ve şerh isteyebiliriz. Biz, toplumdaki hassasiyetin de farkındayız. Ama tek bir can kaybı daha olmayacak şekilde iç hukukumuzu şiddete karşı güçlendirmek zorundayız. Bunları göz önünde bulundurarak sözleşmede şerh düştüğümüz bazı maddeler var. Bunlarla ilgili değişiklikler ve geliştirmeler yapılabilir. Diplomasi yoluyla bunların olup olmayacağı gözden geçirilebilir.

9-Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan, aynı zamanda KADEM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı. Kendisinin İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili bu süreçte nasıl bir rolü oldu?

İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında imzalanmıştır. Kadın ve Demokrasi Derneği bu dönemde henüz kurulmamıştı. Dolayısıyla sözleşmenin imzalanmasında Sümeyye Hanım’ın bir rolü olmamıştır. Ancak şiddet konusunda çalışmalar yapan bir sivil toplum kuruluşu olmamız nedeniyle, bu alana dair tüm mevzuatlar ilgi ve çalışma kapsamımıza girmekte. İstanbul Sözleşmesi de bu mevzuatlardan sadece biri. Bu manada gerek Sümeyye Hanım gerek yönetimimizdeki tüm hanımlar kadınların hak ve adalet noktasında güçlendirilmesi için özveri ile çalışıyorlar. İstanbul Sözleşmesine hapsolmak alanımızı daraltmamıza neden olur.

10-Tartışma, İstanbul Sözleşmesi’ne destek verenlere yönelik hakaretlere varan bir boyut da aldı. Abdurrahman Dilipak’ın ifadeleri malum. KADEM de konuyla ilgili yasal yollara başvuracağını açıkladı. Böyle bir sözleşme üzerinden yine kadınların hedef alınmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bunu da bir psikolojik şiddet türü olarak görüyor musunuz?

Sorunlara çözüm aramak ve fikir geliştirmek yerine, tartışmaları itham edici bir dil ile çözümsüz mecraalara sürüklemek, sanırım ne taraflara ne de konunun çözümüne katkı sağlar. Ayrıca KADEM’in hedef gösterilerek bu gibi çirkin hakaretlere maruz bırakılmasını da tartıştığımız konu bağlamında manidar buluyorum. Söz konusu hakaretler, yasalarımızca da suç kapsamında yer alan psikolojik şiddete bir örnektir. Bu noktada hazırladığımız kampanyamız “Küfürsüz Hayat Mümkündür”ü hatırlatmak isterim. Çağrımız herkese. Yaşadıklarımız gösteriyor ki hem sözel şiddetle hem de fiziksel şiddetle ciddi anlamda mücadele etmemiz gerekiyor. Konu ile ilgili hukuki süreç ise devam etmekte.

11-İstanbul Sözleşmesi bugün bu yönüyle tartışılıyor ama diğer yandan hakkıyla uygulanmadığı eleştirileri de var. Birçok kadının, koruma ya da uzaklaştırma kararına rağmen öldürüldüğü haberleri sık sık basına yansıyor. KADEM bu eleştirilere nasıl yaklaşıyor?

Türkiye, özellikle son yıllarda kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla birçok çalışma yaptı. Bu konuda bir çok kadın derneği de bizimle aynı görüşte. Türkiye, uluslararası sözleşmelere imza atarken iç hukukta da çeşitli düzenlemeler gerçekleştirildi. Mevcut kanuni düzenlemeler yeterli ve caydırıcı niteliktedir. Ancak uygulamada birtakım sorunlar olduğunu biliyoruz. Bunlar mutlaka giderilmeli.
Yasalar, uygulayıcıların keyfiyetine bırakılmaksızın yaşanan her hadise hassasiyetle ele alınmalı. Örneğin şiddet gören bir kadın bunu emniyet güçlerine bildirip yardım istiyorsa çeşitli bahanelerle şiddet gördüğü ortama yeniden gönderilmemeli. Şiddet gören kadının talebi dikkate alınmalı, tutanak tutulmalı ve şiddete giden yollar tedbir ile kapatılmalı. Ancak muhatap olunan bazı kolluk kuvvetlerinin “kol kırılır, yen içinde kalır” gibi tamamen yanlış bir anlayışla yaklaştığını duyuyoruz. Bu durum yasaların yetersizliğinden değil, kanunun uygulanmasındaki aksaklıktan kaynaklanıyor. Zihniyet dönüşümü derken bunu kastediyoruz.

12-KADEM, “Kadının insanlık onurunu teslim etmek üzere savunuculuk yapan bir sivil toplum kuruluşu” olarak tanımlıyor kendini. Bu misyon çerçevesinde KADEM’in en çok önemsediği projeler/ alanlar neler?

Kadın ve Demokrasi Derneği olarak, şiddete karşı etkin mücadele edebilmek adına şiddete karşı “sıfır tolerans” anlayışıyla, çözüm odaklı çeşitli hukuki çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Biz, kadına ilişkin meselelerin ancak toplumsal farkındalık ile çözüme kavuşabileceğine inanıyoruz. Bu farkındalığın oluşması ve güçlenmesi amacıyla da ilgili herkesin katılımına açık eğitim ve etkinlikler düzenliyoruz.

KADEM, öncelikle kadın ve erkek arasında adalet ve dengenin sağlanması adına alternatif bir söylem

inşa etmeye çalışıyor.

Bu noktada akademik literatüre katkı sağlamak amacıyla çalışmalarımızı KADIN ARAŞTIRMALARI adlı hakemli dergimizde bir araya getiriyor ve yılda iki defa yayınlıyoruz.

Her yıl, kadın ve erkek arasındaki adaletin sağlanmasına yönelik arayışların olduğu akademik KONGRELER düzenliyoruz.

Aynı zamanda iki yılda bir düzenlediğimiz ULUSLARARASI KADIN VE ADALET ZİRVESİ’NDE, kadını ve aileyi ilgilendiren pek çok konuyu uluslararası düzeyde yeniden değerlendirmeye sunuyor, insanlığın

ortak problemlerine çözümler arıyoruz.

Kadınların girişimcilik yeteneklerinin artırılması amacıyla mesleki eğitimler vererek İNOVASYONDA KADIN projeleri ile çalışma hayatına katılmak isteyen kadınlara rehberlik ediyoruz.

Aynı zamanda Yetiştirme Yurtlarında ve Çocuk Destekleme Merkezlerinde bulunan gençlere meslek edindirme ve istihdam sağlama amacıyla GELECEĞE İŞ BAŞI projesini gerçekleştiriyoruz.

Yaygın eğitim setlerimizle halkın eğitimine katkı sunmaya ve bilinç oluşturmaya çalışıyoruz. En son hayata geçirdiğimiz yaygın eğitim setimiz “GÜVEN TOPLUMUNUN İNŞASI, ŞİDDETİN ANATOMİSİ VE ÇÖZÜM YOLLARI” başlığını taşıyor. Bu eğitim setiyle şiddetin ne olduğunu, psikolojik, sosyolojik, dini ve hukuki olarak izah ediyoruz. Bu çalışmayı Türkiye’nin dört bir yanında çeşitli kuruluşlarla da protokoller yaparak gerçekleştirmeyi düşünüyoruz.

Öte yandan yaptığımız kampanyalarla da toplumsal farkındalığı artırmaya çalışıyoruz.

Kültür-Sanat alanında çalışmalarla kadın sorunlarının bu sahada da görünür olmasına gayret ediyoruz.

Türkiye’nin dört bir yanında bulunan temsilciliklerimizle her şehrin kendi imkân ve ihtiyaçlarına uygun çalışmalar yürütmeye önem veriyoruz. Çünkü biz kadının güçlenmesiyle ailenin de güçleneceğine inanıyoruz. Bu yüzden elimizden geldiğince kadını ve dolaylı olarak da aileyi güçlendirmek için projeler üretmeye, çözüm yolları bulmaya çabalıyoruz.

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top