Neden İki İnsan?
Toplumsal bir varlık olarak insan, kültürel aktarım ile yaşamaya devam edebilir. Kadınlar, bu süreçte en az erkekler kadar aktif yer alır. Dilden aile terbiyesine kadar insanın ömrü boyunca elde ettiği pek çok kazanımda, kadınların payı büyüktür. KADEM, bu noktada “Toplumsal Cinsiyet Adaleti” olarak tanımladığı kadın ve erkeğe düşen rollerin dengeli paylaşımına dikkat çeken ve her iki cinsin eşit fırsatlara erişimine hizmet eden faaliyetler yürütmektedir.
Elinizdeki bu eser, kadın ve erkeğin birlikte ne anlama geldiğini, inancımız ve kültürümüz bağlamında ele alıyor.
Bilindiği üzere kadın ve erkeğin farklı kültürlerde rolü ve statüsü değişse de insanları bir arada tutan dinamikler, ortak değerler ve görev paylaşımıdır. İnsan ilişkilerinde tabiattaki ahenge benzer bir uyum yakalamak için, ailede ve sosyal hayatta ortak sorumluluk ve adaletli bir iş bölümü gerekmektedir. Bununla birlikte toplumda denge ve huzurun sürdürebilir olması için her ferdin, kendi tabiatına uygun vazifeler üstlenmesi gerekir. Adil paylaşım ilkesinden uzaklaşıldıkça bazı insanların gücünün üstünde bir yükü omuzlamak zorunda kaldığını, bazılarının ise yeterince sorumlu davranmadığını görürüz. Bu durumda kadın-erkek, genç-ihtiyar herkesin, kendi tabiatına ve kimliğine yabancılaşması kaçınılmaz olacaktır.
Kadın ve erkeği, birbiriyle çatışan değil birbirini tamamlayan “İki İnsan” olarak gören serimizin Eğitimciler İçin Yardımcı Okuma Metinleri kitabımızda, kıymetli hocalarımızın “cinsiyetlerin kendine özgü hak ve sorumluluklarını” farklı açılardan değerlendirdikleri makaleleri yer alıyor.
Yazarlarımızdan Sare Aydın toplumsal cinsiyet adaleti kavramını ele aldığı makalesinde, sosyal rollerde ve pratiklerde kadınlar ve erkekler için eşitliğin ötesine giden toplumsal cinsiyet adaleti yaklaşımını tesis etmenin, bugünün modern toplumları için gereklilik olduğunu savunuyor. Aydın, yaratılıştan gelen fıtri özelliklere ters düşmeden, kadının geleneksel ve moderniteden kaynaklı tüm sorunlarını giderecek ve toplumsal hayatta var olmasını sağlayacak adalet anlayışının altını çiziyor.
Fatma Bayram, evrenin işleyişindeki ahenk ve uyumdan ilham alarak sosyal hayatın akışı içinde fertlere düşen görevlere işaret ediyor. Her varlığın, kendini tamamlayan bir bağlam içinde anlam kazandığını belirtiyor. Ona göre bütün varlıklar, kendilerine özgü yerde bulunduğu sürece adaletin tesisi mümkündür, taşlar yerinden oynadığında ise evrenin işleyişinden hayatın gidişatına kadar bütün düzen bozulur.
Huriye Martı çalışmasında, kadınların insan topluluklarının sürekliliğini mümkün kılan kültürel aktarım faaliyetlerindeki işlevselliğini vurgulayarak toplumsal cinsiyet adaletine katkıda bulunmanın kadın-erkek herkesin sorumluluğu olduğunu anlatıyor. Sosyal hayata katılım noktasında öne çıkan “iffeti koruma” yükümlülüğünün de her iki cinsin ortak vazifesi olduğunu savunuyor.
Sedide Akbulut ise kültürel kimliğin, sosyal grup içinde inşa edildiğini belirtiyor. Bu anlamda fertlere aidiyet duygusu kazandıracak sürecin, bilgi ile donatılıp uygulama ile güçlendirilmiş bir hayat tarzı olduğunu kaydediyor. Sonuç itibariyle kişilerde hakka taraf olmanın, aidiyet bilinciyle geliştiğini öne çıkaran yazar, insan hayatında adaletin ancak bu şekilde hâkim kılınabileceğini hatırlatıyor.
Katkı verenlere teşekkür ederiz.
Bu çalışmamızın insanlığın mutluluğu ve huzuruna hizmet etmesini temenni ediyoruz.
Muhabbetle…
Doç. Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu
KADEM Yönetim Kurulu Başkanı