KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu’nun Anadolu Ajansı’na Verdiği Röportaj
KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu, dernek faaliyetlerinin yanı sıra “III. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi”nde yapılan çalışmalarla ilgili Anadolu Ajansı muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi’nde “Ailenin Güçlendirilmesi” konusu ele alındı. Özellikle “Aile” konusunu bu zirvenin gündemine taşımaktaki amacınızı açıklar mısınız?
KADEM olarak, kadının toplumdaki yerini ele alırken, öncelikle kadını bir birey olarak görüp, aynı zamanda aile ile birlikte ele almamız gerektiğine inanıyoruz. Bunu sürdürülebilir ve yapıcı politikaların, hatta sosyal adaletin bir gereği olarak görüyoruz. Bu yılki zirvemizde bu konuyu gündeme taşımamızdaki amaç da kadın ve aile konusunda kendi bakış açımızı, durduğumuz yeri ve düşüncelerimizi uluslararası platformda dile getirebilmekti. Zirvemizde Ailenin Güçlendirilmesi dedik, çünkü kadının ve erkeğin aileden bağımsız olarak ele alınmasının eksikliklere neden olacağını düşünüyoruz. Nasıl ki kendini güçlendiremeyen insan ailesini güçlendiremezse, aile birliği güçlü olmayan bireyler de kendini tam olarak gerçekleştiremez. Dolayısıyla birey ve aileyi birbirinin karşısında değildir. Biz de bu anlayışla yerine başka bir şey koyamayacağımız aile birlikteliğine olan inancımızı vurgulamak istedik.
Bu bağlamda zirvede; toplumun temelini oluşturan aileyi ve aileyi bekleyen tehditleri çok yönlü olarak ele aldık. Kadının ve ailenin günümüz dünyasında karşılaştığı problemlere yönelik sosyolojik, psikolojik ve kültürel çerçevede çözümler aradık. Bu vesileyle ilgili önerileri ve uygulanabilir politikaları ulusal ve uluslararası kamuoyunun dikkatine sunmuş olduk.
İki gün boyunca zirveye; farklı ülkelerden çok sayıda hükümet yetkilisi, siyasi aktör, girişimci kadınlar, akademisyenler, araştırmacılar, aktivistler ve sivil toplum temsilcileri katıldı. Zirve, günümüz dünyasında, ailelerin mikro ve makro düzeyde karşı karşıya kaldığı zorlukları, iş ve aile dengesini, yoksulluk, çatışma ve şiddet gibi konuları, uzmanlar tarafından konuşma ve tartışma fırsatı sunması bakımından çok önemliydi.
Toplumun geleceği ailede inşa edilir. Biz de bu nedenle, özellikle ailenin önemine vurgu yaparak bu önemli kurumun güçlendirilmesinde herkesin katkı yapması gerektiğini düşündük. Aile kurumunun güçlü olmadığı bir toplumun geleceği, kadın için de erkek için de aynı derecede karanlıktır. Aile; fertlerin birbirlerine sevgi ve sadakat duygularıyla bağlanıp kendilerini güvende hissettikleri, hak ve yükümlülüklerin dengelendiği bir kurumdur. Toplumların gücünü ve refahını borçlu olduğu bu kurum, ancak fertlerin birbirlerine olan desteği ile varlığını sürdürebilir. Biz de bu hassasiyetle zirvede insanların hayatlarına dokunan, çözüm üretilmesi gereken alanları tartışmaya açtık.
Aile ve toplum için güzel işler üretmek ve farkındalık oluşturmak istiyorsak bunu; kadın-erkek hep birlikte yapmalıyız. Zira, ancak o zaman toplum için bir fayda sağlarız.
Kadın ve Adalet derken ne anlamalıyız? Zirvede bu konu üzerine hangi sonuçlar çıkarıldı?
Adalet yalnızca aile konusunda değil her konuda pusulamız olmalıdır. “Kadın ve Adalet” derken de gerek özel hayatta gerekse iş hayatında daha adil ve dengeli bir paylaşımı öneriyoruz. Ne yazık ki günümüzde aile, büyük ölçüde kadına yüklenmiş bir sorumluluk alanı olarak karşımıza çıkıyor. Oysa aile birliğinin temeli, kadın ve erkek arasındaki sevgi, saygı ve karşılıklı iş bölümüne bağlıdır. Sorumlulukları adalete göre paylaştırdığımızda hayatın yükünü daha da hafifletmiş olacağız. Bu sebeple, adalet kavramı bizim için büyük bir öneme sahip.
Zirvede; ailenin ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda şehir mimarisinin ve planlamasının gözden geçirilmesi gerektiğine, iş ve aile dengesinin sağlanmasının önemine dair pek çok konuda yapıcı tespitler ortaya konularak bunlara dair çözüm önerileri dile getirildi. Aileyi anlamak ve güçlendirmek için daha özenli bir bakış açısına ihtiyacımız olduğunu bu zirvede bir kez daha anlamış olduk.
Zirve sonunda yapılan değerlendirmelerle de kadın ve erkeğin birbirinin rakibi değil tamamlayıcısı olduğunu, cinsiyet adaleti anlayışıyla aileyi güçlendirerek yaşadığımız çağın sorunlarını birlikte aşabileceğimizi tekrar gördük.
Zirvede aile ve kadına dair en dikkat çekici tespitler ve öneriler neler oldu?
Zirvede tartışılan ve çözüm önerileri getirilen konuların tamamı dikkat çekiciydi. Özellikle modernleşme, şehir hayatı ve dijitalleşmenin aile üzerindeki etkileri ve bu konuda yapılan önerileri söyleyebilirim. Artık dijital bir dünyada yaşıyoruz. Alkol ve madde bağımlılığının yanı sıra, sosyal medya bağımlılığı da görmezden gelinemeyecek boyutlarda. Şüphesiz bu dijital dünya, bizlere yepyeni bir iletişim modeli de sunuyor. Bu iletişim modelinden hareketle zirvede; aile dostu sosyal medya konusu gündeme getirilerek bu alana yatırım yapılmasının önemine dair vurgu yapıldı.
Zirvede ele alınan konulardan bir diğeri ise bireysel hayat tarzının aile birlikteliğine olan olumsuz etkileriydi. Bu konuyu ele almamızdaki en büyük nedense; tek başına yaşayarak kimseye ihtiyacı olmadığını düşünen, kendi isteklerini önceleyip yalnızca bu sayede mutluluğu arayan kadın ve erkek modelinin, kişiyi gittikçe yalnızlaştırdığını görmemiz. Bu durumun fertler arasındaki paylaşımı azalttığını, ayrıca aile mefhumunu da zedelediğini düşünüyoruz. Bu sebeple modernleşme süreciyle birlikte değişime maruz kalan aile yapısının korunmasına ve güçlü aile ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik politikalara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğuna inanıyoruz.
Tartışmaya açılan konulardan biri de şehirleşme ve aile arasındaki ilişkiydi. Şehirlerin, aile bireylerinin ihtiyaçlarını giderecek ve insani şartlarda yaşamalarını mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi büyük önem taşıyor. Şehir mimarisinde cadde ve sokakların kadın ve çocuk dostu olarak yapılandırılması da önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor.
Bir diğer önemli konu ise şiddet ve istismardı. Şiddetin, insan onuruna ve kişiliğine karşı bir saldırı olduğu gibi aynı zamanda ailenin birliğini ve yapısını tehdit eden sosyolojik bir hastalık olduğunu söylüyoruz. Kadına yönelik şiddeti de bir insanlık suçu olarak değerlendiriyor ve bununla çok yönlü mücadeleyi gerekli görüyoruz. Öte yandan bir sosyal ve siyasal seferberlik havasıyla, devletin yanı sıra siyasi partilerin, medyanın ve sivil toplum örgütlerinin de sorumluluk yüklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Modernleşme süreciyle birlikte ailede yaşanan değişimler neler oluyor? Bu problemlere nasıl bir stratejiyle yaklaşmak gerekiyor?
Modernleşme süreciyle birlikte değişime en fazla maruz kalan kurumlardan biri de aile olmuştur. Modern toplumda aile; yapısı, ilişkileri ve değerleri bakımından değişime uğradı. Bu sebeple aile yapısının korunmasına ve güçlü aile ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik politikalara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Geleneksel toplumda güçlü olan akrabalık ve komşuluk ilişkileri ve dayanışma kültürü, modern toplumda göçler ve kentlerde yoğunlaşma gibi etkenlerle birlikte giderek zayıflıyor. Tabi bu durumda bireyselleşme ve rol değişimi gibi faktörler de etkili. Özellikle medya ile iletişim teknolojisindeki gelişmelerin kontrolsüz ve dikkatsiz kullanımı, başta çocuklar olmak üzere, aile bireyleri üzerinde olumsuz etkiler oluşturuyor. Oysa, teknoloji ve medyaya ilişkin pek çok gelişme yeni nesle ulaşmak ve kuşaklararası ilişkileri güçlendirmek için bir imkân olarak da kullanılabilir. Yazılı, görsel ve sosyal medyanın aile içi ilişkileri güçlendirecek şekilde yeniden düşünülmesi ve özenli bir yayın politikasına sahip olmasının hepimizin sorumluluğu olduğuna inanıyorum.
Aile birliğinin ve refahının korunmasında sadece devlete görev düşmüyor; aynı zamanda eğitim camiasından STK’lara kadar çok sayıda paydaşın bir araya gelerek ortak bir çerçevede, kararlı bir şekilde hareket etmesi gerekiyor.
KADEM’in ülke genelinde yapmış olduğu çalışmaların temelindeki motivasyonu nasıl tanımlarsınız? Global ölçekte çalışmalarınız var mı?
KADEM olarak kurulduğumuz günden bu yana Türkiye’nin dört bir yanında açtığımız 44 il temsilciliğimiz ve 19 kız öğrenci yurdundaki öğrencilerimiz ile sayısı binleri bulan üyelerimizle ‘Aile gibi olmak’ tabirini gönülden hissediyor ve yaşıyoruz. Bu tabirin içinde barındırdığı sevgi, muhabbet ve sorumluluk bilinci ile de faaliyetlerimize yenilerini ekleyerek devam ediyoruz.
KADEM, aileye ve topluma dair sorunlara çözümler üretmek için çabalıyor. Bu çabada da ana kaynağımız ve motivasyonumuz her zaman adalet oldu ve olmaya da devam edecek. Çünkü inanıyoruz ki, ancak adalet çatısı altında toplumun tamamının faydasını gözetebilir ve sorunlara kalıcı çözümler üretebiliriz. Bu sebeple bizler cinsiyet adaletine vurgu yapıyor, söylemlerimizi bu referansla oluşturuyoruz.
Unutmamalıyız ki, cinsiyet adaleti kadının korunması kadar erkeği de mağdur etmeyecek, hakkaniyete ve dengeye dayalı bir düzen oluşturma gayretini simgeler. Şüphesiz bu anlayış da bizlere aileyi ve toplumsal refahı önceleyen bir bakış açısı sunuyor. Bu noktada sivil toplum olarak üzerimize düşen görev, cinsiyet adaletini temele alan bir yaklaşımla, kadın ve erkeğin yükümlülüklerini dikkate alan düzenlemelerin yapılmasına katkı sunmaktır.
Bahsettiğim motivasyonla yurt genelinde yürüttüğümüz çalışmaların yanında KADEM olarak, çalışma alanlarımızla ilgili geliştirdiğimiz çözüm önerilerinin; yapılan diğer çalışmalarda da referans olabilmesi veya yol gösterebilmesi için bir düşünce kuruluşu gibi de çalışıyoruz. Bu bağlamda da Birleşmiş Milletler Kadın Konseyi’ne katılarak G20’nin de bünyesindeki W20’nin yürütme kurulunda olan üç STK’dan biri olduk. Hem uluslararası alanda çalışıyor hem de yerel ihtiyaçları dikkate alarak çözümler üretmeye gayret ediyoruz.