Kadına yönelik şiddet sadece koruma kararı ile değil, etkin devlet politikası ile ortadan kaldırılabilir.
İzmir’de ısrarlı takip mağduru olan 20 yaşındaki kadına, ayrılmak istediği erkek arkadaşının uyguladığı şiddet, baskı ve tehditler üzerine Aile Mahkemesi, koruma amaçlı olarak fiziki görünümün değiştirilmesi dahil, kimlik ve belgelerinin değiştirilmesi konusunda karar verdi. Daha önce kimlik ve belgelerin değiştirilmesi konusunda birçok karar bulunmakta ve uygulanmakta iken, ilk defa şiddet mağdurunun fiziksel görünümün değiştirilmesi konusunda bir karar verildi.
6284 sayılı Kanun hakim tarafından verilecek koruyucu tedbirler arasında şiddet mağdurunun korunması için diğer koruma tedbirlerinin yeterli olmaması ve mağdurun hayati tehlikesinin bulunması halinde son çare olarak “Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi” sayılmıştır. Söz konusu karar bu bağlamda kanunun tanıdığı bir haktır, ve mağdurun talebi halinde ve hatta aydınlatılmış rızasına dayalı olarak verilmiştir. Şuan 6284 sayılı kanun mucibince yapılan başvurularda esas ihtiyaç durumun özelliğine göre şiddeti yahut şiddet tehlikesini ortadan kaldırmaya yönelik tedbir kararlarının verilmesidir. Tedbir kararlarının sadece kağıt üzerinde kalmasının önüne geçecek bu durum, her vakanın özelliğine göre kanunda tahdidi olarak sayılmayan benzer nitelikteki kararların verilmesi yoluyla şiddetin önlenmesi, mağdurun korunması ve şiddetle mücadelede önemli bir adım oluşturacaktır.
Söz konusu kararın olumlu sayılacak bu özelliğini saymakla birlikte kamuoyunun dikkatini, şiddet mağduru kadınların yaşadığı korkunun ne denli sarsıcı olduğu gerçeğine çekiyoruz. . Öyle ki mağdur; tüm yaşamını, tanıdıklarını, fiziksel görünümünü, “kendisini tanımladığı birçok etmeni” geride bırakmak pahasına şiddetten korunmak için çabalamaktadır. Başlı başlına bu tedbir kararının uygulanması dahi mağdur açısından yeni bir travma doğurabilir, psikolojik desteğe ihtiyaç duyabilir.
Şiddetle mücadele şiddetten korunmaya ihtiyaç duyan mağdurların omuzlarına yüklenmiştir.
Sadece mağdurun korunmasını hedefleyen politikalar şiddetle mücadelede yeterli değildir. Mağdurun korunması uygulamasının; şiddet failinin cezalandırılması, rehabilitesi ve şiddet tehlikesinin tamamen ortadan kaldırılmasına yönelik uygulamalarla desteklenmesi elzemdir, bir bütün olarak çözüm üretilmesi gerekmektedir. Mevcut yasaların pratiğinde şiddetten korunmak isteyen kadın polis karakoluna, mahkemeye, sığınma evine defalarca gitmekte, farklı kişi ve kuruluşlara sayısız defa derdini anlatmak zorunda bırakılmaktadır. Halbuki çoğu zaman şiddet faili bu dönemde uyguladığı şiddet eylemleri açıkça anlaşıldığı halde, ifadesinin alınmasından sonra serbest bırakılmaktadır. Bu durum mağdurun güvenliğine yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğu gibi, kendisinden şikayetçi olunmasından dolayı öfkelenen faile “işini yarım bırakmaması” için teşvik edici olmaktadır. Mağdurun korunması ile birlikte bu tedbiri destekleyici surette şiddet failinin etkin ve hızlı bir şekilde cezalandırılması gerekmektedir. Koruyucu tedbir kararları verilmesi aşamasında işlenen suçlarda şiddete başvuran kişiler için denetimli serbestlik, erteleme, paraya çevirme vb. yöntemlere başvurulması engellenmelidir.
Uluslararası sözleşmelerde kadına yönelik uygulanan şiddeti önleme, soruşturma ve cezalandırmada, devletlerin etkin ve kararlı bir politika izlemeleri ve bu yolda gereken özeni göstermeleri konusundaki yükümlülükleri önemle vurgulanmıştır. İHAM “Osman v Birleşik Krallık” ve “Opuz v Türkiye” kararlarında, devletin yaşam hakkının korunması pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemesinde, sadece ağır ihmal veya yaşama hakkının korunması görevini bilinçli olarak görmezden gelmesi olmadığının altını çizmiştir. Her ne kadar bu konuya ilişkin yasal düzenlemeler ve adli merciler bulunsa da sorunların devam etmekte olduğuna, etkili bir adli mekanizmanın gerekliliğine dikkat çekilmiştir. Adli mekanizma sadece şiddetten korunmayı öngören yasal tedbirlerden öte, şiddet fiilinin kovuşturulması, şiddet failinin cezalandırılması ve rehabilitasyonu yoluyla şiddetin önlenmesini ve şiddetle mücadeleyi öngörmektedir.
Türkiye’nin ilk imzalayıcılarından biri olduğu, 1 Ağustos 2014 tarihinde onaylayan devletler bakımından uygulanma yükümlülüğü olan ve Avrupa alanında şiddetle doğrudan ilgili bir insan hakları sözleşmesi olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi(İstanbul Sözleşmesi)’nin yerine getirilmesi beklenen amaçlarını yeniden hatırlatmak isteriz. Sözleşme;
- Kadınları her türlü şiddetten korumak ve kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak, ortadan kaldırmak;
- Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve, kadınların güçlendirilmesi yoluyla da dahil olmak üzere, kadın ve erkek arasındaki somut eşitliği teşvik etmek;
- Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet mağdurlarını korumak ve bu kişilere destek vermek için kapsamlı bir çerçeveyi, politikaları ve tedbirleri tasarlamak;
- Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla uluslararası işbirliğini güçlendirmek;
- Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak üzere bütünsel bir yaklaşımı benimsemeye yönelik etkili bir işbirliği yapmaları için örgütlere ve kolluk kuvvetlerine destek ve yardım sağlamaktır.
Kamuoyuna saygıyla sunuyoruz.