“Şiddet Aile İçi Mesele Olarak Görülemez”

Türkiye’yi sarsan Emine Bulut cinayetiyle ilgili SABAH’a konuşan KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Gümrükçüoğlu: Kadına şiddet cinayete dönüşmeden müdahale etmeliyiz. Toplumun her kesimini kuşatacak bir merhamet ve adalet anlayışına, toplumsal bir dönüşüme ihtiyacımız var.

Türkiye, 10 yaşındaki çocuğunun önünde eski eşi tarafından katledilen Emine Bulut’un “ölmek istemiyorum” haykırışları ile bir kez daha sarsıldı. Kadına yönelik şiddet bir kez daha Türkiye gündeminin en üst sıralarına yükselirken, kamuoyu bu konuda kalıcı bir çözüm bekliyor. Kurulduğu günden bu yana kadına yönelik şiddet konusunda çözüm önerileri geliştiren, sosyal sorumluluk projeleri ile toplumsal farkındalık yaratmaya çalışan ve zaman zaman da eleştiri oklarının hedefleri olan Kadın ve Demokrasi Derneği KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Saliha Okur Gümrükçüoğlu Emine Bulut cinayeti üzerinden kadın cinayetlerini konuştuk.

– Türkiye Emine Bulut cinayeti ile bir kez daha sarsıldı. Büyük bir tepki var. Bu dava özelinde neler yapılabilir?

Bu gibi olayların tekrarı olmaması adına faillerin en ağır cezayı almasını sağlamak ve başta yargılama süreci olmak üzere mağdur ailenin yanında olmak, onları desteklemek amacıyla davaya müdahil oluyoruz. Şiddetin toplumsal bir sorun olduğunu biliyor ve toplum bilincinde bir farkındalık oluşturmak adına kamuoyu açıklaması yapıyor, meselenin gündeme gelmesini sağlıyoruz. Emine Bulut un ailesiyle de Temsilciliğimiz aracılığıyla birebir iletişime geçtik. Çok zor bir sürecin başındalar. Elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazırız.

BİZ MAĞDURUN TARAFINDAYIZ

– Kadın cinayetleri ve şiddet konusu ile yoğun mücadele ettiğinizi biliyoruz. Hiç mesafe alamadık mı?

Bizler KADEM olarak, sadece kadına yönelik değil herkese karşı ve her türlü şiddetin son bulması için çalışıyoruz. Bu nokta bizim için çok önemli. Şiddet mağduru olan her kim varsa KADEM bu meselede mağdur tarafındadır. Şiddetle mücadele noktasında da farkındalık oluşturmak amacıyla birçok proje ürettik ve söylem geliştirdik.

Türkiye’de son yıllarda kadına yönelik şiddeti önlemek noktasında yapılan çalışmaların bir ivme kazandığını görüyoruz. Ancak yapılan çalışmaların yeterli olmadığını çok iyi biliyoruz. Devletin de hedeflediği gibi şiddete karşı sıfır tolerans anlayışı ile çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bugün şiddetle mücadelede en etkili unsur, mevzuatta yer alan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanundur. Tedbir kararını da öngören söz konu düzenlemeler kadınların şiddet görmesini kesin olarak önlemeyi hedeflemektedir.

CİNAYET İŞLENMESİNİ BEKLEYEMEYİZ!

– Özellikle sosyal medyada kadına yönelik şiddete çeşitli bahaneler üretildiğine rastlıyoruz. Bunu kabul edilebilir buluyor musunuz?

Kesinlikle şiddetin hiçbir bahanesi olamaz! Yaşanan bazı elim hadiselerin toplumda infiale neden olduğu doğrudur. Ancak ne yazık ki sözlü ya da fiziksel taciz, şiddet, canice bir cinayete dönüşmediği sürece çok fazla üzerinde durulmuyor. Meselelere ilgi duymak için acı çekiyor olmanın bu kadar derin ve bu kadar dehşet verici olduğu bir zamanı bekleyemeyiz. Bu konuda herkesin payına düşeni yapması gerekiyor. Farklı bir görüşe, cinsiyete, ideolojiye sahip olmak, ülkede kadına karşı yapılan dehşete ve zulme gözlerini kapamak gerektiği anlamına gelmiyor.

Herkes sorumluluk almak zorundadır. Öte yandan olayları manipüle ve kontrol etmeye çalışan, kendi vicdanlarının bile karşı çıkacağı bahaneler üreterek akıl dışı fikirleri savunan kişilere itibar edilmemesi gerekir.

Biz şiddete karşı ne olursa olsun dur demek zorundayız. Bugün bulunan bahanenin yarın bahaneyi bulanı vurmayacağının garantisi var mı? Yok. Bugün başkasına uğradığı şiddet sebebiyle hak etmiş dendiğinde yarın aynı şeyi o kişinin ailesinin ya da kendisinin yaşamayacağını nerden biliyoruz.

TOPLUMSAL BİR DÖNÜŞÜME İHTİYAÇ VAR

– Kadınları neden koruyamıyoruz. Yasaların ve yaptırımların bu konuda yetersiz olduğunu düşünüyor musunuz?

Aslında Türkiye’de son yıllarda çok ciddi mevzuat çalışmaları yapıldı. 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanunun yürürlüğe girmesi ile kadınların korunmasına dair önemli adımlar atıldı. Ancak uygulamada bazı sıkıntılar olabiliyor, bu zorlukları aşmak için önerilerimiz oldu. Bakanlığın da şiddete sıfır tolerans anlayışı ile ciddi bir çalışma içinde olduğunu biliyoruz.

Fakat bu sorunun çözümünün yalnızca mevzuat çalışmaları olmadığını idrak etmemiz gerekiyor. Toplumsal bir dönüşüme ihtiyacımız var. Toplumun her kesimini kuşatacak bir merhamet ve adalet anlayışına ihtiyacımız var.

Bu sebeple Aile Bakanlığından Milli Eğitim Bakanlığına, Diyanet’ten STK’lara her toplumsal grubun sorumluluk alması aciliyet arz ediyor.

“ŞİDDET” AİLE İÇİ MESELE DEĞİLDİR

– Genelde şiddete maruz kalan kadınlardan şöyle bir feryat duyuyoruz: Beni öldürünce mi tutuklayacaksınız? Bu kadınlar için neler yapılabilir?

Kadına şiddet vakalarının önüne geçilememesinin en büyük nedenlerinden biri de bu zaten. Kadının beyanını alan kişiler “ne olacak canım, aile içinde ufak tefek sıkıntılar olur, halledilir, abartacak bir durum değil” ya da “aile içinde yaşanan sorun aile içinde çözülür” mantığı ile hareket ettiklerinde maalesef çok üzücü sonuçlar doğabiliyor. Şikayetçi kadının “gırtlağıma dayalı bir bıçakla yaşamaya çalışıyorum” ifadesinin hükmü olmayabiliyor. Ya da bir şekilde eşini darp etmiş, yaralamış hatta öldürmüş kişiler toplumsal destek almak için namus kavramını öne sürebiliyor ve toplum nezdinde aklanıyor. Bu durumun kaynağı toplumlarda var olan evet bazı cinsiyetçi yaklaşımlar ve bu zihniyetin değişimi ne yazık ki hiç de kolay değil.

– Peki çözüm ne?

Bu konuda kamu ve yargı tarafında uygulamadaki aksaklıkların çözümü için, şiddet alanında uzmanlaşmış, gerekli donanıma sahip bireylerin oluşturduğu uzman birimlerinin kurulmasının elzem olduğunu düşünüyoruz. Kadına yönelik şiddet alanında başvuru alan ve yönlendirmeyi yapan kişilerin bu alanda eğitimli, tecrübeli ve en önemlisi cinsiyet adaletine duyarlı olan kişilerden oluşması da elzem bir durum.

Sonrasında şiddete maruz kalan kadınların, destek için başvurdukları tüm kurumlarda yasal hakları ile bütünüyle anlaşılır ve etkili bir biçimde bilgilendirilmesi gerekiyor. Bununla birlikte koruma ve uzaklaştırma sürelerinin de, her olay özelinde risk analizi yapılarak belirlenmesinin etkin bir koruma sağlanması açısından hayati bir öneme sahip olduğunu söyleyebilirim.

TOPLUMSAL KODLAR ŞİDDETİ TETİKLİYOR

– Erkekler neden kadınlara şiddet uyguluyor. Bu konuda bir araştırma yapma imkânınız oldu mu?

Erkeğe biçilen egemen güç olma misyonu, onu hatalarını anlamaktan, geri adım atmaktan ya da tövbe etmekten alıkoyuyor. Bu toplumsal kodlarla yoğrulan erkekler, kendilerini her durumda haklı görmek ve üstün olmak zorunda hissediyor. Toplumun biçtiği rolü yerine getiremediklerinde ise kendileri ile ilgili yaşadıkları hayal kırıklığını kadına uyguladıkları şiddetle örtbas etmek istiyorlar. Bu tavır adeta onlar için kişiliklerini yeniden inşa etmenin meşru bir yolu olmuş… Aynı toplumsal kodlar kadınları zayıf ve yardıma muhtaç olarak niteleyerek şiddet görmelerinin de önünü açıyor, yaşanan şiddet olaylarını maalesef normalleştiriyor. Her iki toplumsal rol, görüyoruz ki şiddet sarmalını besliyor.

Ayrıca kadın hakları ya da kadına yönelik şiddet kavramını dile getirmekten imtina etmek, böyle bir vakıa olduğunu görmezden gelmek bu olayları yok etmiyor. Kadınlar, farklı versiyonları ile kendilerinden güçlü olan pek çok fail tarafından şiddete maruz kalıyorlar. Genel bir perspektifle baktığımızda bu toplumsal gerçekliğin üstünü örtmüş oluyoruz. Zira kadına yönelik şiddet, diğer şiddet alanlarından daha çok artış gösteriyor.

– KADEM olarak zaman zaman kadına şiddet konusunda kendinizi anlatmakta zorlandığınızı düşünüyor musunuz?

KADEM olarak bizler, kadın ve erkeği birbirinin karşısında konumlandıran modern algı yerine; onları birbirinin tamamlayıcısı, dostu ve yardımcısı olarak kabul eden “İki insan” anlayışıyla hareket ediyoruz. Aile birliğinin güçlenmesine yönelik çalışmaları odağımıza alıyoruz. İl temsilciliklerimizle birlikte; kadın, aile ve sosyal hayat ile ilgili meseleler hakkında çalışıyoruz. Bu konular ile ilgili düzenlediğimiz etkinlikler ve yürüttüğümüz projelerin yanı sıra, herkese ulaşmak için kapı kapı dolaşıyor ve onları bilgilendiriyoruz. Çok şükür ki, bu çalışmalarımızın olumlu ve güzel geri dönüşleri oluyor. Etkinliklerimize katıldıktan sonra ailevi sorunlarına çözüm bulduklarını söyleyen pek çok insan oldu. Bu gibi örneklerin varlığı, anlatmak istediğimiz konuların doğru anlaşıldığının da en büyük kanıtıdır.

– 6284 sayılı şiddeti önleme yasası da eleştirilere neden oldu. Hatta şiddet olayların arttığını söyleyenler de oldu. Bu eleştiriler hakkında ne düşünüyorsunuz?

6284 sayılı kanun en genel manasıyla şiddete maruz kalan ya da şiddet tehlikesi altındaki kişileri korumayı amaç edinmiştir. Kanunun yürürlük tarihi itibari ile şiddet vakalarının artmış olduğu ile ilgili yapılmış bir istatistik mevcut değildir. Eldeki bilgiler yalnızca bir takım haber metinlerinden ibarettir. Bu noktada şiddet mi yoksa görünürlüğü mü arttı tartışması halen sonuç bulabilmiş değildir.

Kadının beyanının esas alınması olarak ifade edilen konu da, yalnızca kadının değil, şiddet tehlikesi altındaki ya da şiddete maruz kalmış kadın veya erkeğe yönelik verilen bir tedbir kararı türüdür. Kararın verilmesinde delil aranmamakla birlikte, karşı tarafa itiraz imkânı tanınmaktadır. Haksız yere tedbir talebi ile karşılaşan bir kimse karara itiraz edebilmekte ve ivedilikte kalkmasını sağlayabilmektedir. Dolayısıyla, bir bilgi kirliliği şeklinde yayılan ve kadının tek bir sözüyle eşini hapse attırdığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.

Röportajın tamamı için tıklayınız.

Yazıyı Paylaşın!

Son Haberler

Bültenimize Abone Olun!

Bizi Takip Edin

Go to Top