KADEM Genel Başkanı Yrd. Doç. Dr. E. Sare Aydın Yılmaz’ın, SGK Vizyon Dergisiyle Yaptığı Röportaj
Derneğinizin kuruluş amacı ve politikasından bahsedebilir miyiz öncelikle?
8 Mart 2013 tarihinde kurulan Kadın ve Demokrasi Derneği, insan hakları ve özelde kadının insan haklarından hareketle, kadınları çağdaşlık-uygarlık perspektifinde tek tipleştiren ideolojilere karşı kadının kimlik, kişilik, özgürlük ve varoluş mücadelesini destekleyen, farklılıkların kadını ve demokrasiyi zenginleştirdiğini benimseyen, aile ve birey-toplum ilişkisinde dengeyi ve cinsiyet adaletini gözeten, kadın ve erkeğin mevcut fırsatlara ve olanaklara erişiminde şans ve fırsat eşitliğini destekleyen, demokratik mekanizmaları kullanarak; siyasal, sosyal, ekonomik sürdürülebilir kalkınmada kadının temsil oranını artırmayı hedefleyen ve bu amaçlar doğrultusunda faaliyetler yürüten bir sivil toplum kuruluşudur.
Türkiye’de kadına dair çalışmalar yapan pek çok kuruluş var. Derneğinizin bu örgütlerden farkı nedir?
Kadın ve Demokrasi Derneği olarak, cinsiyet körü uygulamalar ve pratiklerin yerine, toplumsal hayatı düzenlemede atılacak adımlarda daha yapıcı, adil, insaflı ve ölçülü olmayı içeren adalet kıstasını dernek olarak fazlasıyla önemsiyoruz.
Mevcut, sahip olduğumuz, kazandığımız hakları bir kenara bırakmadan, insanlar arasındaki farklılıkların gözetilerek, bu farklılıkların dezavantaja dönüşmediği cinsiyetler üstü bir düzeni ifade eden, eşitliğin de içkin olduğu cinsiyet adaleti yaklaşımı bizleri diğer derneklerden ayıran bir bakış açısıdır diyebiliriz. Adalet, hakkaniyet, ölçü, denge, insaflı olma, kadının erkeği erkeğin kadını tamamladığını anlatan ve sosyal rollerin bu açıdan değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen cinsiyet adaleti kavramımız, kadın meselesine çözüm arayışımızın sonucunda ortaya konulmuştur. Bu bağlamda, kadının aile içi ve sosyal rollerinin dengelenmesi, kadının toplumsal, siyasal ve kamusal hayata aktif katılımını toplumsal cinsiyet adaleti perspektifinden değerlendirmek, kadının insan haklarını gözeterek demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve insan hakları ile temel özgürlüklere saygının geliştirilmesine ve sağlamlaştırılmasına katkıda bulunmak adına yapılacak demokratik reformların tarafı olmak sanıyorum sadece bizim değil, Türkiye’de faaliyet gösteren tüm sivil toplum örgütlerinin benimsediği prensiplerdir.
Kadına şiddet konusunda çok ciddi bir artış söz konusu. Bu konuyla ilgili düşünceleriniz ve Dernek olarak yaptığınız çalışmalar nelerdir? “Herkese Karşı Her Türlü Şiddetle Mücadele Etmek” ilkesiyle yola çıkan derneğinizin düzenlediği “Önce Adam ol” kampanyasını da kısaca anlatabilir misiniz?
Cinsiyet ayrımcılığına dayalı bir insan hakları ihlali olarak kadına yönelik şiddet ele alındığında, şiddetin dil, din, ırk, sınıf, etnisite, mezhep, cinsiyet ayırt etmeksizin tüm toplumların ortak sorunu haline geldiğini görüyoruz. “Şiddetin sayısı mı arttı, görünürlüğü mü arttı?” tartışması ise henüz nihayetlenmiş olmasa da, görünen o ki, maalesef her türlü tedbir ve yasal düzenlemelere karşın, Türkiye’de de değişen sayılarla şiddet vakaları karşımıza çıkmakta, hemen her gün gazete manşetlerine ve sosyal medyaya konu olarak kadın cinayetleri normalleştirilmektedir. Şiddetin etkili bir yaptırımı olmaması, ceza infaz sisteminde yaşanan sorunlar, kültürel ve geleneksel anlayıştan kaynaklı değişkenler ve çoğunlukla şiddetin gizli kalması sebebiyle yaygınlık ve süreklilik kazandığı da ortadadır. Ancak, şiddet meselesi yalnızca kadınların veya kadın derneklerinin sahiplenmesi gereken bir konu değildir. Bu konuda öncelikle şiddetin ve şiddeti uygulayan kişinin hemcinsi erkekler tarafından da kınanması, şiddet failinin dışlanması, şiddetin insani değerlerle örtüşmediğinin vurgulanması ve gerektiği takdirde bu konuda faal olarak eylemlerde bulunmalarıdır. Kadına yönelik şiddeti efektif çözümlerle temelden iyileştirebilmek, erkeklerin de desteğini alarak birlikte hareket etmekle ve hemcinslerinin uyguladığı şiddete karşı seslerini yükseltmeleriyle mümkün olacaktır. Şiddetin tek yönlü olmadığını, esasen “şiddetin cinsiyeti olmadığını” biliyor, bu sebeple “Herkese karşı her türlü şiddete son ver” diyoruz. KADEM olarak, erkek egemen dünyanın kadına uyguladığı şiddete karşı yürüttüğümüz kampanyalarla, erkek egemen söylemlerin kadını ikincilleştiren yapısına karşın, söylemin çerçevesini pozitif yönde değiştirerek, eril dünyaya kendi jargonuyla hitap etme ve erkeği tanımlamada kendisinin yaptığı bir yanlışı ona kendi jargonuyla söylemenin daha etkili olacağı kanaatiyle “Ekeksen Öfkeni Yen! ve Önce Adam Ol!” kampanyaları gerçekleştirdik. Nitekim, erkek egemen değer yargılarını içerisinde barındıran dil, toplumun kendi kültür ve geleneğinin aktarımıyla ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, STK’ların zihinsel ve toplumsal dönüşümün bir aracı olarak, üzerlerine düşen görevi tanzim etmeleri ve bu tür şiddet eylemlerine karşı farkındalığı sağlamaya yönelik çözümler üretmeleri gerekmektedir. Geçtiğimiz günlerde tüm Türkiye’yi yasa boyan Özgecan olayının, her kesimde kınamayla karşılık bulduğunu görüyoruz. KADEM olarak, biz de kadına şiddete karşı 4 maddelik önerimizi dile getirmiş bulunuyoruz. 1. Katiller hak ettikleri cezayı almalıdır. Katillere indirimler uygulanmamalı, caydırıcı ceza verilmelidir. 2. Ceza Kanunu revize edilerek, kadına yönelik şiddet nitelikli hal sayılmalı ve en ağır ceza ile müeyyideye bağlanmalıdır. 3. Kadınlara yönelik şiddete ilişkin özel ceza infaz sistemi getirilmelidir. Suçlulara ilişkin denetimli serbestlik ve seçenek yaptırımlar engellenmelidir. 4. Kadınlara yönelik şiddete ilişkin mahkemelerin şok edici yetersizliklerinin önüne geçmek için adli mekanizma yeniden yapılandırılmalıdır. Bu suçlara ilişkin ihtisaslaşmış ‘şiddet mahkemeleri’ kurulmalıdır. Bu öneriler dışında, tedbir kararlarını da kapsayan geniş çaplı önlemlerin alınması konusunda yasalarla sınırlı kalmayıp uygulamada kadına şiddeti önleyici mekanizmaların düzenli ve etkin şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Kadem olarak, çalışmalarımızda şiddet konusuna yine daha önce ifade ettiğim üzere, toplumsal cinsiyet adaleti perspektifiyle bakıyor ve yine bu kapsamda çözüm arayışlarımızı sürdürüyoruz. Adaleti hayatımızın her alanına işlemek zorundayız.
Kadınların haklarına ve onları korumaya yönelik yasal düzenlemeleri yeterli buluyor musunuz?
Öncelikle ifade etmeliyim ki, kadın haklarına yönelik yapılan yasal düzenlemeler tek başına yeterli değildir, yasalarla korunan kadın haklarının uygulamada ve pratik düzeyde de toplumsal, siyasal ve ekonomik hayatta karşılık bulması, toplumsal bilincin bu yönde geliştirilmesi, dönüştürülmesi ve farkındalığın arttırılması gerekmektedir. Yasal düzenlemelere bakıldığında, Türkiye’de kadın haklarına yönelik yasal düzenlemelerde ciddi boyutta iyileştirmeler olduğunu görmekteyiz. 2010 yılında referandumla önü açılan “pozitif ayrımcılık” bu düzenlemelerden biridir. 2011 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi kadına şiddeti önlemede geniş çaplı özel bir yasal düzenleme olarak kabul edilmiştir, ancak bu tür yasal düzenlemelere ilişkin olarak düzenlediğimiz çalıştaylarla KADEM’in bu tür yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi noktasında çeşitli önerilerde bulunduğu raporlarını gerekli bakanlıklara ve yetkili birimlere sunduğumuzu söyleyebiliriz.
Derneğinizce Mart ayı içerisinde düzenlenen “Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi” çalışmaları ve sonuçlarından bahsedebilir misiniz?
Bu kongre, KADEM’in misyonuna ve vizyonuna uygun olarak, referansını erkeğin ve kadının birbirini tamamlamasından, farklılıklarından ve sorumluluklarından alan cinsiyet adaleti konusunda, kavramı geliştirici yeni fikirsel çalışmaların yapılmasına katkı sağlamak için gerçekleştirdiğimiz bir kongredir. Yine kadın çalışmaları alanında yapılan araştırmaları bir araya getirerek üretilen bilgi birikimini açığa çıkarmak amacıyla, KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi öncülüğünde, bu Kongre ile teorik/akademik ve pratik açıdan KADEM’in kadın meselelerine etraflı ve bütüncül yaklaşımını ortaya koymak istedik. Toplam 89 bildirinin geldiği kongremize akademik camiadan da büyük destek geldi. Kongre sonucunda toplumsal cinsiyet adaletine ilişkin akademik bildirilerle bu alanda yapılacak çalışmaların geliştirilmesine zemin hazırladığımızı düşünüyoruz. Ancak, bu tür çalışmaların kadın meselesine bakışı zenginleştireceğini dolayısı ile devam etmesi gerektiğini de vurgulamak isterim.
Dernek olarak gerçekleştirdiğiniz eğitim faaliyetleri neler, eğitime katılanların geri dönüşleri nasıl oluyor?
KADEM olarak, kadın aday eğitimleri, yerel yönetimler sertifika programları, kadın yasal hakları eğitimleri gibi çeşitli alanlarda kadınların nitelik ve donanımlarını arttırmak ve kadınların toplumsal hayata aktif katılımına destek olmak üzere çeşitli eğitim programları düzenlemekteyiz. Yerel Seçimleri öncesi kadınların yerel siyasete aktif katılımına katkı sağlamak üzere ‘Yerel Yönetimler Temel Eğitimler Sertifika Programı’, kadınlarımızın kendilerine dair farkındalıklarını arttırmak, liderlik basamaklarını daha sağlam adımlarla çıkabilmelerini desteklemek amacıyla “Kadın Liderlik Eğitimi” düzenledik. Temel hak ve özgürlükler bağlamında kadınların hukuki sorunlarına ilişkin olarak, hayatlarını kolaylaştıracak yasal düzenlemelere ilişkin bilgi sahibi olmalarını sağlamak amacıyla ‘Kadın Yasal Hakları Eğitimi’miz halen devam etmektedir. Örneğin, pilot uygulama olarak seçilen İstanbul ilinin çeşitli ilçelerinde KADEM Hukuk Komisyonu üyesi olan avukatlar eşliğinde periyodik olarak verilen eğitimlerde 2014 yılı içerisinde toplam 5000 kadına ulaştık. KADEM’in öncelik verdiği eğitim programı olarak “Kadın Yasal Hakları Eğitimi”nin yurt genelinde açılan temsilciliklerimizde de hayata geçirilmesine yönelik faaliyetlerimiz devam etmektedir. Kişisel iletişim, semavi dinlerde kadın, proje döngüsü yönetimi gibi çeşitli alanlarda eğitimlerimiz devam etmektedir.