ULUSLARARASI KADIN VE ADALET ZİRVESİ
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SAYIN AYŞENUR İSLAM’IN AÇILIŞ KONUŞMASI
Sayın Cumhurbaşkanım,
Saygıdeğer Hanımefendi,
Kıymetli Misafirlerimiz,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve KADEM işbirliği ile düzenlenen ‘Kadın ve Adalet Zirvesi’nde sizlerle bir arada olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Dünyanın dört bir tarafından ve ülkemizin farklı bölgelerinden gelen; bilgi, birikim ve deneyimleriyle bizleri daha da güçlendirecek olan kıymetli misafirlerimize de tarihin, kültürün ve sanatın merkezi, kadim medeniyetlerin başkenti İstanbul’a hoş geldiniz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Değerli Misafirler;
Köklü medeniyetlerin ve inançların temelini oluşturan ‘hak’ ve ‘adalet’ kavramları çerçevesinde; hakkın ve adaletin tesis edilmesi iyi bir yönetimin temel vasıfları arasında yer alır.
Halkın huzur ve refahının, devletin sürekliliğinin ancak adaletle sağlanabileceği, medeniyetleri inşa eden bütün temel metinlerde tekrar edilir.
Ancak dünyada meydana gelen sosyal, ekonomik ve siyasi gelişmelere paralel olarak hak ve adalet anlayışı değişime ve bazen de sekteye uğramıştır.
Tarihte kadınların hak arama mücadelesi, genellikle kadının insan olarak kabul edilmediği toplum ve kültürlerde ortaya çıkmış, zamanla insanlık vasfını kazanma bağlamında bir eşitlik talebine dönüşmüştür.
Söz gelimi, 1789 Fransız Devrimini kadınlar ve erkekler birlikte başlattılar ve Devrime katılan kadınlar; kendilerinin de da tıpkı erkekler gibi insan kabul edilmesini, bu çerçevede eşit sayılmayı talep ettiler.
Devrimin kadın liderlerinden Olympe de Gouge (Olimpia dö Gog)’un “Kadının giyotine çıkma hakkı varsa, kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır.” Sözü tarihe geçti.
Sanayi Devrimi sonrasında iktisadi ve toplumsal hayatta kadının daha fazla yer alması mecburiyeti, kadınların hak arayışlarının da güçlenmesine sebep oldu, kadınlar öncelikli olarak ücret ve çalışma saatlerinin düzenlenmesi için uğraştılar.
19.yüzyıl sonu ile 20. Yüzyıl başlarında dünyanın farklı coğrafyalarında kadınlar yürüttükleri faaliyetlerle eğitim, sağlık, çalışma hayatı ve siyaset alanlarında da bazı haklar elde ettiler
Ancak kadınların süreç içinde edindikleri hukuk önünde eşitlik, fırsatlar bağlamında eşitlik, eğitim hakkı, çalışma hakkı, siyasi katılım hakkı gibi kazanımlara rağmen kadın erkek eşitliği hedefi tam olarak gerçekleşemedi.
Bu hakların elde edilmesi, erkek ve kadını eşitlemeye yetmedi. ve nihayet, kadın ve erkek mukayesesine dayalı gelişen bu süreç, günümüzde toplumsal cinsiyet eşitliği talebine ulaşmış oldu.
Gelinen noktada Modernizmin insan tasavvurunun; sadece kadınla erkeği karşı karşıya getirmediği, insanı insanın rakibi kılmak suretiyle herkesi yalnızlaştırdığı kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımızdadır.
Soruna kadın bağlamında bakıldığında ise;
Kadın ve erkeğin yaradılışlarından kaynaklanan farklılıklarını, yok saymak veya yok etmek gibi bir yöntemin günümüzde hala devam eden kadın sorunlarını çözemediği,
Kadın erkek eşitliğinin ölçüldüğü göstergelerden eğitime katılma, istihdama katılma, karar mekanizmalarına katılma gibi durumlardaki gelişmelerin kadının ezilmesini engelleyemediği, Kadının şiddetin muhatabı olmasının onun eğitimi, gelir seviyesi ve sosyal statüsünden bağımsız olarak, gelişebildiği açıklıkla görülebilecektir.
O halde bu gerçeklerden hareketle şöyle bir soru sorulabilir:
Acaba kadına ilişkin sorunların çözümü, bugünkü argümanlarımızın dışında başka kavramlar ve metotlar kullanılarak, farklı pratikler denenerek aranamaz mı?
Veya kadın ve erkeğin mutlak eşitliğinden daha adil, daha hakkaniyetli, daha çözümcü ve daha gerçekçi bir hedef bulunabilir mi?
Son 50 yılı yoğun olmak üzere, 100 yıldır insanlığın gündeminde olan kadın sorunlarının hala sorun olarak tartışılıyor olması, yöntem ve yaklaşımlarımızı tartışmayı zorunlu kılmaktadır diye düşünüyorum.
Sanırım bu yöntem ve yaklaşımları tartışmamızın zamanı gelmiştir ve umarım bu gün açılışını yaptığımız zirve, bu tartışmanın başlayacağı mecra olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Saygıdeğer Hanımefendi,
Değerli Misafirler;
Medeniyet, çağdaşlık, batılılaşma ve modernleşme kavramlarının ana konusu çoğu zaman kadın sorunları olmuştur.
Kadın erkek ilişkilerinde medeniliğin ölçüsü genellikle her iki cinsin de günlük hayatın her anında insanlıklarını cinsiyetlerinin önüne çıkarmaları ile eş değer hale gelmiştir.
Kadın-erkek, yaşlı-çocuk, zengin-fakir, beyaz-zenci gibi farklılıklar arasında eşitliğin sağlanması pek çok parametreyi birlikte düşünmeyi gerektirir. Eşitlik, dikey ve yek diğerini yok saymaya dayalı bir ilişki değil yatay ve yek diğerinin farklılığı üzerinden kendini var eden karşılıklı bir dengenin tesisini esas almalıdır.
Anne ve baba olmak, evlat olmak, eş olmak, kardeş olmak gibi özelliklerimizden dolayı sahip olduğumuz haklarımız ve buna uygun sorumluluklarımız vardır.
Toplumu oluşturan bireylerin güçlendirilmesi, ailenin de güçlenmesine sebep olmalıdır. Birey-aile-toplum merkezli politikaların oluşturulmasında dengenin kurulması karşıtlık değil tamamlayıcılık ilkesi etrafında şekillendirilmelidir. Nüfus dinamikleri ve toplumun geleceğini temin eden nesillerin yetişmesi açısından da kadın-erkek ve aile birbirinin alternatifi değil, birbirinin tamamlayıcısı olan unsurlar olarak görülmelidir.
Kadın hakları meselesinin bir başka boyutu ise bu konunun sadece sosyal, ekonomik, siyasi bir mesele olarak algılanmasıdır. Bu konu aynı zamanda kıymet hükümleri ve etik değerlerle de ilgili çok boyutlu bir meseledir. Bu açıdan toplumun temel dinamiklerinden kopuk bir hareket sığ, zorlama ve adaletsiz bir yapının yerleşmesine sebep olabilir.
Sorunlara çözüm bulmak amacıyla şekillendirilen, ancak toplumun temel dinamiklerini kimi zaman göz ardı eden hareketlerin toplumsal hayatın içinde karşılık bulması oldukça zordur.
Bizler; Kadın-erkek, zengin-fakir, yaşlı-genç, müslim-gayrimüslim birbirinden davacı olduğunda; ispat yükümlülüğünü güçlü olan tarafa yükleyen bir yargı sisteminin ve adalet anlayışının mirasçılarıyız.
Hazreti Ömer’in karşında mihr hakkının azaltılmasına karşı çıkan Kureyşli kadının, adalet arayışındaki cesareti yeniden tesis etmek hepimizin sorumluluğundadır.
Türkiye, son 13 yıldır, ‘insan’ı merkeze alan politikalarıyla kadınlarımızın toplumsal hayata etkin katılımı için gerekli tedbirleri almaktadır. Ekonomik, siyasi, hukuki ilerlemeler ancak sosyal politikalarla desteklendiği müddetçe kalıcı olabilir.
Bu amaçla kadının bireysel ve toplumsal alanda güçlendirilmesine yönelik atılan her adımın bütüncül bir bakış açısına sahip olması gerekmektedir.
Türkiye, 2002 yılından bu yana konuyu tüm boyutlarıyla bütüncül bakış açısıyla; kadını, aileyi, toplumu, ekonomik düzeni, sosyal yapıyı ele alarak gerekli düzenlemeleri yapmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Saygıdeğer Hanımefendi,
Değerli Misafirler;
Bugün bir araya geldiğimiz bu önemli toplantının bir başka boyutu da kadına yönelik şiddetle mücadeledir.
Toplumsal şiddetin çok önemli bir kısmını oluşturan kadına yönelik şiddet, sebepleri ve sonuçları açısından çok boyutlu bir sorundur.
Şiddetin ortadan kaldırılması ancak toplumun tüm kesimlerinin ortak ve kararlı mücadelesi ve bütüncül bir yaklaşımla mümkündür.
Bu çerçevede yürütülecek çalışmalarda, disiplinler arası yaklaşım ve çok sayıda kurum ve kuruluşun politika belirleme, uygulama ve izleme boyutlarıyla sürecin içinde yer alması gerekir.
Ülkemiz, kadına yönelik şiddetle mücadelenin kapsamlı, eşgüdümlü ve bütüncül bir yaklaşım gerektirdiği bilinciyle hareket etmektedir.
Bu çerçevede, kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin 2012-2015 yıllarını kapsayan bir eylem planı uyguluyoruz.
“Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı” adını verdiğimiz bu çalışma, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerin kadın araştırmaları merkezlerinin katkı ve katılımları ile KSGM koordinasyonunda sürekli güncellenmektedir.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede uluslararası önemi bulunan İstanbul Sözleşmesine katılımın sağlanması, İstanbul sözleşmesinin pek çok maddesini hayata geçiren 6284 sayılı yasanın çıkarılması, 2008 yılında gerçekleştirilen “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması”nın 2014 versiyonu çalışmalarında sona gelinmesi, “Aile içi Şiddetle Mücadelede
Projesi” kapsamında aile içi şiddet konusunda faaliyette bulunan bütün ilgili tarafların kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesi gibi çalışmalarımız bu alanda atılmış önemli adımlardır.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede ilerleme sağlanabilmesinde yasal düzenlemeler ve kurumsal mekanizmalar kadar konuya ilişkin bilinç ve duyarlılığın artırılması, toplumsal farkındalık sağlanması ve topyekun bir zihniyet değişiminin planlanması da büyük önem arz etmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Ülkemizde kadın ve aile politikaları alanındaki bütün bu çalışmalara üstün gayretleriyle yön vermiş olan değerli seleflerim; Sayın Güldal Akşit’e, Sayın Nimet Baş’a, Sayın Selma Aliye Kavaf’a ve Sayın Fatma Şahin’e huzurlarınızda teşekkür etmek isterim.
Burada iki gün boyunca, cinsiyet ayrımcılığı, toplumsal cinsiyet, siyasal hayata kadının katılımı, medya ve kadın, kadına yönelik şiddet, göçmen ve mülteci kadınlar, kadın ticareti ve insan kaçakçılığı gibi farklı konuların her yönüyle ele alınacağı bir Zirveyi gerçekleştireceğiz.
Dünyanın farklı coğrafyalarından ve ülkemizin farklı bölgelerinden gelen akademisyenler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, kamu görevlileri ve yerel temsilcilerin görüş ve önerileri bizim bundan sonraki dönemlerde belirleyeceğimiz politikalarımız ve uygulamalarımızda yol gösterici olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Bu vesileyle başta Zat-ı Aliniz ve değerli Hanımefendi olmak üzere, davetimize icabet eden tüm misafirlerimize, görüş ve önerileri ile katkı sağlayacak tüm katılımcılara, Zirve’nin hazırlanmasında emeği geçen Bakanlığımız ve KADEM çalışanlarına, yürekten teşekkür ediyorum.
İdrak etmekte olduğumuz Öğretmenler Günü vesilesiyle tüm öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyorum.
Ve
Ülkemin tüm kadınlarını saygıyla selamlıyorum.
Allah’a emanet olunuz efendim.